12 Temmuz 2007 Perşembe

kitabe-i seng-i mezar...

yaşarken yitmek arasındaki o ince çizgide sağlı sollu manevralarla aslında nasıl da denge savaşı veriyoruz.. ya da kimbilir; herşey planlı, sıralı bir kurgu, bir başı sonu belli süreç belki de. müdehale şansı vermeyen, en çok iki ileri bir geri alabildiğin bi "durum" sadece.

bir varmış bir yokmuş.

insanız ki unutabiliyoruz, yoksa ne hikayelerde boğulur, ne mutluluklarda kavrulur, ne siyahlarda kahrolurduk diyor yazar.. hayat bir denge oyunu işte, biraz sola gidince bozulan, biraz sağa gidince bozulan.. yolun uzunluğu senin yada namüdahil seçeneğin eseri. yolun sonu uzak, yolun sonu yakın. sabır sihrin diğer adı. gözünün bebeği yok, gözlerinde bebeği var..

bir varmışsın bir yokmuşsun..

oyunun kuralları mı yalan, dünya bir oyun mu yoksa dünya mı yalan olan.

o halde yalandır Kitabe-i Seng-i Mezar...

I
Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allahın adını,
Günahkar da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi'ye..

II
Mesele falan değildi öyle,
"To be or not to be" kendisi için;
Bir akşam uyudu; uyanmayıverdi.
Aldılar, götürdüler, yıkandı, Namazı kılındı, gömüldü.
Duyarlarsa öldüğünü alacaklılar
Haklarını helal ederler elbet.
Alacağına gelince... Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.

III
Tüfeğini depoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matrasında dudaklarınınn izi;
Öyle bir ruzigâr ki, kendi gitti,
İsmi bile kalmadı yadigâr.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazısıyla:
"Ölüm Allahın emri, Ayrılık olmasaydı."

0 tropikal esinti var..: