14 Ekim 2008 Salı

Kuzu Bozması ve Çakıltaşları

Gelmiştir sarılmanın kaleme vakti, akıtmanın zamanı yüreği…kısa tutulacaktır söylem.. derindir, içinde saklıdır özneleri..nesneleri..

Müsaade isterkenki halet-i ruhiyemin izdüşümümü, yoksa kendime zorla da olsa kabul ettirdiğim gerçekliğin hüznü müdür halen süregelen bilmiyorum..ama kuzunun bilinçli farkındalık evresi devam ediyor.. kuzu bozması bu…

Gelgelelim zamanı iki ters bir düz yaşıyoruz da, ne kudretli bir kuzu genidir bu ki sevincimiz kahkahamızla bir anda şenlenirken, sinirimiz boğazımızı tıkayıp bir hıçkırıkta son bulabiliyor. Son bulmaların gönüllü tercihi mi yapılan, istemeden kırılmak mı ya da kırmak, yoksa kuzu kuzu boyun eğmeyi öğrenebilmek mi büyümek…?

Ben çözümü artık sahil kenarında arıyorum. Toplayıp çakıl taşlarını avuçlarıma sektiresiye fırlatasıya oynamak istiyorum… her çakılın ismi, şemalinde saklı…



hayat çakıltaşlarının üzerinde yürürken, aslında suyun serinliğini hissedebilmek değil midir..
kuzu her zaman saftır, yumuk yumuktur, sevimlidir...

1 tropikal esinti var..:

Adsız dedi ki...

yaz hadi yaz, tembellik etme, daha çok yaz; daha çok kus ki hafifle, yüklerinden arın, içindeki düğümler çözülsün, yaz ki beynini sıkıştırıp duran o mengene açılsın, yaz ki yağmur bulutları dağılsın, gökkuşakları çifter çifter parıldasın güneşin cömert ışığı altında...