29 Kasım 2007 Perşembe

not...

"Güneş her akşam batıp hergün doğuyorsa
Çiçekler solup solup tekrar açıyorsa
En derin yaralar kapanıyorsa
En büyük acılar unutuluyorsa
Neden korkulur hayatta söyleyin bana

Elbette bazen çiçek açıp bazen solacağım
Elbette daldan dala konup sonra uçacağım
Elbette bazen hızla dönüp bazen duracağım
Elbette bazen söyleyip bazen susacağım

İnanmadım asla inanamam
Herşeyin bir sonu olduğuna.."


elbette müsadenizle; candan bir not bıraktım adaya, esintiyle birlikte gelmiş..
düşündürdükleri bende gizli..

bu aralar her yanım huzursuz.. sadece zaman, elbette zaman..
ara vakitleri yaşamak en güzelinden çıksada geçiyor zaman..
elbette geçecek..

ve zaten eğilmiş kederinden buğday başakları, kasım'ın ağır yağmurlarına hasret..

anne,baba,abi ve jr;
uzantısız ve yalınsınız.
iyi ki varsınız..
sizi çok seviyorum...

26 Kasım 2007 Pazartesi

"bir fend ile geldi geçti peeh peh pehh.."

aklımdan geçer miydi bir gün sana veda edeceğimiz..hem de bu denli acele.. geçmezdi..
yıkılmaz dı kolay kolay dev çınarlar hani..yıkılmaz ki...ben aksine inanmayı reddediyorum..

hem hiç yakışmamışsın o daracık yerde yatmaya, oysa ben senin genişleyen cümlelerini severdim hep, kocaman kahkahalarınla süslediğin..

hiç olmamış erkenden buralardan acele acele kaçıp gitmek, oysa ben senin yavaş yavaş merdiven çıkışlarında kalmışım.. sonra kocaman sesinle,kocaman içeri girişinde..hep mi sıcak olur hava..

koştururcasına geldiğim o güneşli şehirde beni karşılayan sen olmamışsın ya bu kez, her gelişimde yalnız senin sığabildiğin büyüklükte arabanla, göbeğinle çevirdiğin direksiyonun götürmemiş beni eve.. onun yerine kulaklarımdan silinmeyen bir anons duymuşum, otogar köşelerinde, secereni sayarlar ya, son yolculuk için..onlardan.. hiç sevmemişim.. hatta dolaşırken her köşesinden mi beklenir insan çıkıp gelsin de boynuna atlayalım diye..gününü güneşini de sevmemişim bu kez.. bu kez olmamış..

hiç doyamamışki hoş muhabbetine küçüğü büyüğü, kimsenin sesi de benzemez sana..kimsenin yoktur cümleleri senin kurdukların gibi. kimse anlatamaz hiçbirşeyi senin gibi.. beceremez.. biz kimi dinleyeceğiz şimdi..

senin geniş kollarına sığınacak çok günümüz varmış ve olacakmış oysa ki.. nasıl yaparız ki, ben senden büyüğünü görmedim.. kim açar ki kocaman gülümseyişini bize.. kime dayanırız ki..
herkes üzgün, herkes bekliyor hala gelir misin diye..

bilerek gülüyordun değil mi, bilerek en güzel pozunu verdin bize..aklımız kalmasın diye..iyiyim ben dedin..

arada sırada bize şarkı söyle olur mu.."kiziroğlu mustafa bey" yalnız kalmasın.. hem biz mayolarımızı giydik, önce seninle köye gidelim, sonra denize..

dün sardunya dikdik, gül dikdik, öbürlerini bilmiyorum.. sıkılırsan çıkartırız. ancak öyle süslü görünüyor. sevmedim de ben orayı hiç. ama sessiz sakin etraf. rahat edersin.. çiçekler var, arkada muz ağaçları falan var. ama sen görüyorsun zaten. ben yazdım adını o tahtaya, ellerim titredi..ama sonra güzel yapacakmışız, hemen olmazmış..

sen ne kadar büyüksün biliyor musun.. rahat uyu orada, artık yorulmak bitti. dinlenmek zamanı..

amca.. ben çok özledim seni..
mekanın cennet olsun..

SENİ ÇOK SEVİYORUM.

"Prenses"

(herkes bilsin..sadece amcam bana prenses derdi..o bana hep prenses derdi..)

---23.11.2007---

18 Kasım 2007 Pazar

son dakika haberleri..

gelişmelerle yeniden yayındayım, şimdi havadurumu:
STP karla karışık yağmurdan sağanak yağışa geçişteydi ki güneş kendini yavaş yavaş göstermeye başladı ve sonunda adada ahmak ıslatıp kurulanıyor.. ama yeni bir yağmurun yağması an meselesi, pasparçalı bulutlar var..
hayat gerçekten süprizlerle dolu. tam işlerimi yoluna koydum derken uzak doğudan gelen bir haberle yıkılıp, olayın vehametini yaşamayı reddedip bir anda günler dolusu mütemadi saçmalıklar yaşayabiliyorsun.. bu günden itibaren artık ayin mi düzenlerim, hacıya hocaya mı sararım ne yaparım bilmiyorum ama kati suretle bu gerçekliği reddediyorum. İstemiyorum, is-te-mi-yo-rum. Enternasyonelliğinde senin olsun börtün böceğinde, adın gibi bizden "uzak" dur, şakanın hiç sırası değildi ama..yapmış bulundun.. gülemedik :((


tabi 29 ekimden bu yana yukarıdaki şaka yapılmadan önce değişen çok önemli bir şey vardı ama "zorlu" yolların gülen yüzü, küçücük fıçıcık içi dolu "kuyum"cuk işinde bonkör karatta bir pırlanta olur mu sorularına ise şu an kayıtsız kalıyorum.. zira bu inovatif girişimimde de enterasan durumlar mevzu bahis. henüz kafi miktarda kalifiye kadrolaşma sürecimde bir sıkıntı yok pek tabi ama anlaşılmaz bir teknik problem ile karşı karşıyayız.. şiddetle 20 dakikalık bir yolun nasıl olur da 2 saat ve üstünde katedildiğini anlamaya çalışıyorum(z); apayrı bir vaka çalışması..bazen kristalik, bazen de assortik yaklaşıyorum.. ama aklım almak istemiyor.. bu yeni core business hususunda sözlerimi Kanada'da yaşayan kadim dostumun dizeleriyle bitirmem gayet yerinde olacak sanırım; "it is time to take the bulls by the horns.." ya da diğer tüm kadim dostlarımın dediği gibi, hayırlısı olsun, uğurlusu olsun.


okura not: yolları katetmekten yorgun düşmediği akşamlarda bu kadar boşluğa mahal verilmeyecektir sevgili okur, ama az buçuk görülüyo ki gün doğmadan neler "doğu"yor...