31 Ocak 2010 Pazar

dostluk en güzel monopol...

haftasonları güzel geçince haftaya da azıcık da olsa motive başlayabiliyor insan.
uzun haftasonu kayıp işgünü cuma ile başlar ve pazar gecesini müteakip sona erer.. hele de perşembeden aksiyonlu olunca daha bir uzunmuş gibi durur; işte o zaman değmiyoruz pazar akşamının keyfine! :))
bu pek tabi "pazartesi de gelsin, aman da aman" falan demem anlamına gelmesin.
bir kere onu ben tabiatı gereği sevmiyorum.
sadece enerjim güzel, sanırım pazartesi öğleni çıkartırız diyorum.

*******

bu pazar, kollardan kenet yaptık, bir mutfak sohbetinde sinerji yarattık.
seviyorum sizi yahu.
önünüzden, arkanızdan konuşmayı da,
sizinle dedikodu yapmayı, sizi başkasıyla çekiştirmeyi de!!
yok anam, duyguların safiyetinden bunlar.. yoksa hepimizin içine kaçmış birer canavar, nerde bir monopol görse bize içten içe göz kırpar :)

********

efendim o halde,
perşembeyi fevkalede cuma'ya bağlayan "altın" dostlara;
cumayı cumartesiye bağlayan "kanatçı" dostlara;
cumartesiyi pazara bağlayan "küçük sıpa"ya;
pazarı pazar yapan "kadim" dostlara.......
pek muhterem teşekkürler..

***********

herkese iyi haftalar olsun emi.
İçinize içinize dönün, pozitif düşünün, pozitif olun,
yakalayın yeşil ışığı, gerisi huysuzların olsun,
itirazı olan kodese gitsin, çift atamasın, üzerine gelir vergisi versin.


24 Ocak 2010 Pazar

mesafe dediğin...

eski günler ne kadar güzeldi,
küçücük kasabamızda ne buluşmak sorundu, ne de eğlenmek çaba isterdi..
mesafeler hep yürüyüş uzaklığında, istediğin dostlar kolunu uzatma yakınlığında..
paylaşırdık, gülerdik, küserdik, koşardık..

"çocuklardık, parlak yıldızlardık.."

saftık, ama bilincimiz beynimizden büyüktü!
toz kondurmazdık düşüncelerimize, hayattaki duruşumuza, insanlığımıza ve içimizdeki insan sevgimize..
biz her zaman yaşımızdan büyüktük,
yaşımızı büyüttük de, şimdi küçüldük..
kocaman bir şehrin küçücük insanları,
dostluklara zaman ayıramaz, sıkışık zamanlarda ekonomik gülüşler beğenir olduk..

kendini bilmez hayat duruşlarını gördükçe zaman makinası olsun,
aman makina soğuk olmasın,
beni alsın sevdiğim zamanlara bıraksın istiyorum..

en azından bir süreliğine, arınmak için.
kültürü ve fiziği bir düzene sokmak, sağlam kafaya bir yürüyüş mesafesi ile ulaşmak için.

herşey iyi niyetle yürümüyor, peynir gemisi gibi yolda kalıyoruz..

eskiden ne kadar iyi niyetliydik,
ne yolda kalıyorduk, ne uzaklığı bahane ediyorduk..
kar kalınlığına, hatta gizli buzlanmalara inat,

tahamüllü ve dinamiktik,
mesafe dediğin, aşılasıydı.

şimdi zamanımız yok detaylarımız için,
biryerden diğer bir yere ulaşmak için.
oysa zaman dün de değerliydi, dün de su gibi akıyordu...

bir vardık, bir yokmuşuz demeden önce,
hayatı a noktasından b noktasına sürüklerken,
galiba sadece biraz durup düşünmek lazım...

not : beni biraz durup düşündürdüğün için teşekkürler part'ım.. :))
iş bu post; dünkü konuşmamıza ve eski güzel zamanlarımızdaki yokuş uzaklığımıza ithaftır.



Evvel zaman içinde dostlar, ağaçlara ev kurardık
Tatlı bir düş içinde bir yere bir göğe bakardık
Gönlümüz kuş gibiydi dostlar, dünyaya kanat açardık
Tutsak değildik zamana başına buyruk yaşardık...

Çocuklardık parlak yıldızlardık o zaman
Ay büyülüydü yakamoz deniz
Ardından koştuğumuz sonbaharlar
Çocuklardık parlak yıldızlardık o zaman
Artık dönemesek de geriye
Ardından koştuğumuz son zamandır

O zaman bu zamandır dostlar, ne ister neyi özleriz
Denizini arıyan akarsulara benzeriz
Pencereler bırak açık kalsın geceleri yağmurlar yağsın
Günebakan düşlerimiz yağmur sesiyle çoğalsın...

23 Ocak 2010 Cumartesi

ev halinin fevkinde..

yorgundum, hem de çok bi çok.
ruhum daraldı bekleme salonunda belirsiz süreli beklemekten.
eve ulaştığıma şükredip, giyinip en rahatından
çaprazlama uzandım paralel, ve sanırım dakika geçmemişti henüz, uyudum.
kesiksiz, deliksiz ve sessiz.

uyandım.
gün bembeyaz olmuş, gün yarı olmuş.

umrum olmadı.

anca tüm gerçekliğiyle su yüzüme çarptığında geldim kendime,
ve o saat bu saattir okur, kendimdeyim :)


********

bazen günü bomboş geçirmek bile keyiflidir aslında..
sorumluluk olmadan yan gelip yatmak..!dan daha güzeli var mı..
ama benim gibi kıvrım kıvrım kıvranan, hatta, tabir-i caizse "kıvıldanan" bir özdüşünce sistemin varsa aynı şeyi istikrarlı olarak destelemek pek mümkün olmuyor..

çünkü hücre kendini bir yere kadar oyalamayı beceriyor,
doyum noktasından sonra içi o kadar sabırsızca kıvıldanabiliyor ki şaşarsınız.
işte düşünce gücü bu olsa gerek.
aman diyeyim evlerden uzak..

istesem de istemesem de, bugün evdeyim,
üşengeçim,
zaman zaman mutsuz, ama camdan dışarı bakıp, elimdeki kaşık ve nutella kavanozu ile mutluyum.


ben kendime oyalanacak düşünceler aramaya çıkıyorum..
belki karların üzerinde bi taraftan gözüme kar kaçarken bembeyaz düşüncelerle kıvıldanabilirim :)
yada minik bir kardan adam yapıp, burnuna çer çöp takabilirim......

19 Ocak 2010 Salı

soğuk hava dalgası

dışarısı bembeyaz oldu diye mi dakikalardır ekrandaki beyazlığı seyrediyorum yoksa dışarının soğuğu yine benim içime mi vurdu?

sabah güne o kadar kötü başladım ki.. buz gibi esen rüzgarda havalanan atkım, ahmak ıslatan fönbozan yağmurları altında kapanmayan kapşonum, ters dönen şemsiyem ve koşa koşa servise yetişme çabası.. camdan görenlerin kalorifer önü sıcak sabah çaylarına komik bir eşlik olmalıydım! bugün biter mi dedim.. zor oldu ama bitti..
hangi gün bitmemiş!

saatlerdir ne yaptığımı bende bilmiyorum.
günün ötesi de hayırsız, ama görünen o ki, berisinden daha beyaz!

pek müsadenizle ben, pencere camının buğusundayım.
elimde sıcak akşam çayım, yoldan geçecek "sabahki ben" profilini arıyorum..
hem, tweet ettim, belki tatil olur! :o)



en dibe not:
günün dahası da var, ama gereği var mıydı, orası muallak;
sanırım bu da bir çeşit soğuk hava dalgasıydı, geçti..
her yılın aynı dönemi, bir görünüp bir kaybolan gezegende yaşam savaşına bıkmadan usanmadan devam ya.. ne diyeyim..
hayat çoook zor öğretilerle dolu okur,
yaş(l)a(n)dıkça öğreniyoruz, binlerce teşekkür!......

4 Ocak 2010 Pazartesi

kaptanın seyir defteri...

yıldız tarihi 2010.
aylardan ocak, günlerden dört..

bugün yorucu bir gündü, koskoca tatilin arkasından non-smiling bir cam kenarında buz gibi ve de konsantre.. bu da işin en gıcık yanı değil midir.. tatil dönüşleri.. yeni yıl tatili dönüşleri..
e tamam hoşgeldin, geldin de orijin senden mi geçiyor ey yıl! ne değişmiş bir gecede (tamamen şahsıma serseniştir) ki şimdi değişsin dünya..
korkarım sen de diğer yıl yığınlarından biri olmak üzere gün almaya başladın bile. moral bozmak gibi olmasın :)

ama senin ortak katların en küçüğüne kurban, bölenlerin en büyüğüne hayran çift sayısal duruşun yeter!

*****
bu yıl bilet dahi almadım.. ironic şarkıya malzeme çıkmasın dedim, neme lazım :)
geriye sayarken tek isteğimse sevdiklerimin hep yanımda olması oldu..
eee...artık tek satırlı dilekler, sanırım bu da otuzlara yakınlık sendromu..
sendromun ana fikri ise, ardıma bakınca sanki bir arpa boyu yol almamışım gibi oluşu..
kendime haksızlık belki, ama inanın tüm sorumlu el ve avuçtaki yutan eleman..!

boyumu aşan kararlar da yok bu kez..
yapılacaklar listesi ikibindokuzdan kalma çizilmemişlerle doluyken gerek yok.
hoş, işin alarm veren yanı, suyu bu kez akışına bırakacak sabrım da yok..
zaten herşey on ve katları olarak üzerime üzerime geliyor..

****
kaptanın seyir defteri bugün burada biter.. kaptan çok derinlere daldı..
içine yine canavar girdi,
bi huysuz, bi huzursuz..
bi aranmaklı..
;))

hayırlı seneler, hayırlı seneler!