27 Kasım 2008 Perşembe

telaşsız yazı...

Efendi gibi başından geçenleri anlatabilmeli, geride kalması gerekeni geride bırakabilmeli yürek…alışkanlıktan-belki de dalgınlıktan gidip gelip bir kıyıya bıraktıklarını tekrarlanan bir dalgada tekrar içine almadan…yürek efendiliğinden ölür de yapar mı yapmaz mı tartışılır…

yapmazdı'ları bir köşede bırakıp yapabilmeyi öğreniyor(uz) bu aralar. Yürek efendiliğinden ödün vermiyor, ama kendine karşı dik durabiliyor bu kez.. bu kez ayağını inatla o kıyıda ıslatıp, tekil çoğul çakıl taşlarının arasında köpük savaşının derdine düşüyor…ıssız bir kıyının neyine güven sorumsuz dalgalarında –bir kaşık su hesabı- boğulmadan, boğuşmadan…

ruhu dingin-fikri zengin zamanlarım var adada bu aralar…zamanlarım o kadar hızlı ki, yeni yürümeye başlayan bebeğin peşinde koşar gibi, biraz tedirgin ama bir o kadar güzel…bir taraftan düşerken diğer taraftan kalkıp, etrafına gururdan gülücükler saçıyor…

omzumdaki melekler mi cüretkar yoksa geç kalmışlığın gençliğe direnişinde bir dönemeç mi bu, farkında olmadan...

Uyudum, birkaç vakit önceydi...Bir dilek tuttum, sırçadan!
Dileğimden korktum, soru oldum…
Sorular cevapsızken, hoş geldin bir buket çiçek kokunla buralara…
oysa ki geçiyordun, uğradın…

******

biraz çikolatalı...biraz telaşsız... "tatlı" kasımlar...