29 Mart 2010 Pazartesi

yaz saati uygulamasıymış...

sonra soruyorlar ay nedir bu yorgunluk, bu dengesizlik, bu ruhaniyetsizlik böyle diye.
durduk yerde insanı neden jet-lag durumuna sokuyorsunuz ki? hayır sorarım, nedir bu bilim aşkı.. düpedüz işgüzarlık.
zaten baksanıza yaz saatine külli kasvet bir hava ve yağan yağmurla başladık, bence bu bir işaret!
derhal ileri götürdüğümüz kadar geri almalıyız.

bu saat farkı dengemi altüst etti,
oksijene doymamış gibiyim..
uykumdan bir saatten fazla vermiş gibiyim..
isyanım bir taraftan uykusuzluktan,
bir taraftan beynimde öter tik..tak..tik..tak....

28 Mart 2010 Pazar

düşünmece..

önemli olan kelimeleri öylesine ortaya koyuvermek, başıboş bırakırvermek değil; önemli olan yaşanmışlıkları önce kendi içinde sonra kelimelerin için derleyip anlamlandırabilmek..
geçen son haftalar,uzundur yazarken anlatmaya çalıştıklarım yerine konuşurken ifade etmelerime bıraktı; ama iyi mi etti konuşan kelimeler kötü mü bilmiyorum. Düşündükçe kaptan taşırmaktansa altını kısmaya yarar umudu benimkisi..
gelgelelim yine en güzeli burdaki düşünce bahçesi.

"Şimdiye dek düşünmediyseniz
Bakmayın içinde ne var,
Küçük bir kitaptır yaşamak
Elinde tutmaya yarar..."

demiş şair, sonra bir dizi sevda sözleri yazmış , hepsini de "keşke yalnız bunun için sevseydim seni" lere bağlamış.. gelmiş herkesin gönül defterine habersizce atmış imzasını, işte kimimiz farkındayız, kimimiz farkındaymış gibi yapmalardayız.. iyi ki hep düşünüyorum.

farkndalıklarımı ifade etmek çeşit çeşit alanlarda vuku bulsa da,
birileri için anlamlı da olsa, birileri için anlamsız da olsa,
ben düşündüğüm için mutluyum.
yazdığım için de, konuştuğum için de..
kah sohbetlerde, kah mecburi demeçlerde..
varlığıyla huzur verenlerle de, hayatıma güzellik getirenlerle de..

hayat zaten her geçen an nasıl gelirim üzerinize daha diye zaman kollamıyor mu?
o halde bunlarla yaşam, evet bir tık daha anlamlı,
üstü kalsın!

8 Mart 2010 Pazartesi

velev ki seyahate çıktın!

İstanbul'un beni dışhatlar çıkışında yenibitme yangınla karşılaması mı işaret yoksa bugünkü havanın külliyen kasvet sephic görüntüsü mü işaret bilemedim, ben kendi çapımda hoşgeldim! :)

zaten herkesler oralardaymış, tesadüfler mi dersin, kendini memleketindeymiş gibi hissetmek mi dersin, yabancı dilden çok anadilin mi dersin.. trend bu mevsimde bu rotaymış da haberimiz yokmuş!çekomastik bayii amcalardan jet-set çiftlere uzanmak!
işte bu bir "avrupa birliği" gerçeği :)

ama eldiven altından çatlayan ellerim bir kez daha gösterdi ki okur,mart kapıdan baktırıyor, kazma kürek bilimum yaktırıyor anacım. nehir, dere, kanal , suyolu, su deliği soğuğu itinayla yenmiştir efendim! eksi bilmemkaç derecede hopp on,hopp off dolanma çabamız hakikaten apayrı bir takdir :)) özamsterdam gençliği tıpkılım izmir şıkırı gibi üşümezmiş, bunu da tecrübe etmiş olduk, koyalım haneye bir artı. özdüsseldorf diye birşey yokmuş ama tren garında çaktırmadan çantama bolca çikolatala fıstık atıp "yolluk yaparsın bacım" diyen hareket amiri öztürkmüş, onun hanesine yardımları ve kıyağı için dublö artı! :)

velhasıl,toplantısal bir sürecin turistik ezgileri ile hakikaten yorucu ama çok keyifli bir uzuuun hafta geçiverdi. bitiverdi.
mümkün mertebe keyfine varılıverdi,
analizler yapılıverdi,
kültüre kültür katılıp mantara dönülüverdi,
yendi içildi, tabana kuvvet soğuğa gayret sulu sepken yürünüverdi...

şimdi uzantılarını toparlamamız gerek,
ama lütfen teker teker!!
zira adaptasyondayım...