7 Kasım 2010 Pazar

dünya dönüyor sen ne dersen de..

ben diyeyim yoğunluk ya da kuru kalabalıklık, siz deyin metropolik zaman kayıpları, adı her neyse, öyle bir kendine çekiyor ki insanı, yalnız kalabildiğin; deşifre olup çözülebildiğin alanları işte böyle ihmal ediyorsun.. gerçekten bu şehir insanı kafein gibi içine içine çektikçe ve ben yaka paça da olsa çıkmaya çalışmadıkça daha çooook hayıflanırım..

biraz metropolik çözümler bulayım o zaman diyorum, ama elime defter kalem almaya bile üşeniyorum.. yorgunum..

ne kadar çok şey yaşarsan o kadar tecrübeleniyorsun o ayrı ama her tecrübeyi de aldığın kararlarla ve seçtiğin yollarla sen şekillendiriyorsun aslında. dünya dönüyor ama aslında dönerken seni de çeviriyor.. sen de döndükçe birşeyleri daha görüyorsun.. hay bin çıkarım!

hattı zatında, dünya dönmeye devam ederken, ben de gördüklerime bir yenisini daha ekleyip yorulmaya, yorulurken yoğrulmaya devam ediyorum..ama çözümlemeler için üşenmeyip biraz daha çalışmalıyım sanırım..

post dünyasına hayırlı uğurlu olsun,
hayata bu sefer de başka bir tarafından bağlanıyorum :)



özel not. ben bu kadar yorgunum derken bir çırpıda yorgunluğu unutturan güzelliklerimin varlığını yadsıyorum sanılmasın! iyi ki doğmuşsun ve dünyam dönerken manzarama takılmışsın ;)

21 Ekim 2010 Perşembe

limon sıkacağı..

Yazmaya yazmaya üzerine çekiyorsun yazmamayı , sonra büyütüyorsun düşünceleri, hababam rüyalar görüyorsun, olmuyor dedim.
Silkin ve kendine gel dedim!.. Arayı açmak kolay ama tekrar ucundan tutup birleştirmek cesaret ister!.. dedim.

limonları sıkmaya ara verdim, ve geldim.

Zaten bunca zaman neden bi üşenmişlik kapladı bilmiyorum, oryantasyondayım, ondan herhalde.
Mevsim geçişine, mevsim geçişlerime oryantasyonda.
Bir de havalar bu denli değişim halinde olunca, değişen halet-i ruhiyelerimin yanlış anlaşılmalara meydan vermesine çekinmişlikten sanırım.
Neyse, alkolsüz düz çizgide yürümek değil marifet.. kaldığımız yerden devam.

hattı zatında neler olmadı, neler değişmedi,neler düşünülmedi, neler bezdirmedi, neler güzelleşmedi ki..
ama en tümden gelirsem, İstanbul sen mi büyüksün ben mi savaşında, düşününce “vayy be..” dediğim altıncı yıla adım atarken bir de baktım elde var bu şehrin sömürü arzısı olduğu.
gerçi dolu taraf prensibinde, en azından, beş yıllık kalkınma planı sona erdi.. kalkındık mı tartışılır ama dip toplamda "anlamlı,dengeli ve doyumlu" gidiş yolundan birkaç puan hak etmeliyim, itiraz hakkım baki :)

Şimdi sıra yeni projelerde..
düşünmekten bir gün bir yerlerime bir şeyler olacak ama ben azimle kıvrımlarımı gerekli gereksiz zorlamaya devam ediyorum..biliyorum biliyorum, ben bunu hep yapıyorum..

şu yolunu bulan suya diyorum, bir süre kendimi bıraksam..?
her güne zinde başlamak için de suya bir parça limon atsam!

:)

27 Haziran 2010 Pazar

hoşgeldin cuun vol4

zamanın koşması değil sorun, sorun benim arkasından koşma çabamda.. her yaz başlamadan ben bu leylekleri ne ara havada görüyorum da gözümü dikip bakıyorum bilmiyorum! bir dahaki sefere biri beni uyarsın lütfen, zira temmuzu görmeden sonbahar yorgunuyum :)

hem planlı hem plansız, hem sürprizli hem alışılmış bir hoşgeldin cuun vol 4 yazısı olmadan haziranı kapatamazdım.. varsın bu kez bahanesi satırlara değmesin, varsın biraz kıssadan hissesi kalsın, olsun mu olsun ama detayı kimseyi bağlamasın.

ama en güzel haziran bu haziran.
daha güzelini yaşayana kadar,
diyorsam, bir bildiğim var :)

25 Mayıs 2010 Salı

gölgelerin gücü adına..

içimde yüzyıllar biriktirmişim de mataf birşey yapıyormuşum gibi mi görünüyorum oradan bilmiyorum ama bu aralar sadık bir ada sakini(!) olduğum kesin. durdukça yazası gelir mi insanın, yazdıkça da yazası.. içime tükenmez kalem kaçtı.

ama diyorum, her günü ayrı piksellerde yaşarsan olacağı bu işte.
buna dolu dolu yaşamak mı diyorlar?
biraz boşa koyuyoruz gibi ama :)

sinirim geçti aslında,
ya da aslında sinir miydi doğru kelime bilmiyorum..
kalbini acıtan şeylerin gülümseme olarak yüzüne vurmasından önceki son güç denemesiydi sanırım, bunu da bir dosttan aldım..

biliyorum, huzuru taşıyan sevimli sempatik kareler yakındır, yoldadır.
varsın pikseli düşük olsun,
yeter ki huzuru içinde olsun..

yoksa piiirenses she-ra'ya dönecek,
hem de; gölgelerin gücü adına ;)


24 Mayıs 2010 Pazartesi

sinirli post

sinirlenip isyan etmek neye yaramış ki bana çözüm olsun.
zaten bendeki bu kördüğümü de çözebilene aşkolsun.
teker teker ne geliyorsa sağlı sollu,
karşı durmaktan, kenara kaçılmaktan ve
paşa paşa yaşamaktan başka ne yapabilir ki insan.
normal bir insan...
iyi bir insan...

ne gelirse gelsin,
isterse en yakınından gelsin,
fabrika ayarları bozuksa değiştirmekten başka çare yok sanırım..

neyseki,
burası benim dünyam!
bu yüzden yüzünü güneşe çevirip hayata hala teşekkür edebilecek cesareti var.
ayaklarını dibe vurmadan daha yükseğe nasıl çıkılır diye sorgulamayan bir cesareti.

olmayanlar derdine yanarken, buyurup burdan da yakabilir:

http://fizy.com/#s/1ajexf

konuşmadan önce, cümle kurmayı bilmek
sıçramadan önce, neyim var neyim yok diye bir kez daha düşünmek için.

kimsenin kolay bi hayatı yok.
ama hala hava bedava.
o da, nefes almasını bilene..

sanırım bu kadar.

23 Mayıs 2010 Pazar

...

öyle anlar vardır ki, orda öylece kalsın, dursun zaman istersiniz.
hiç beklenmediktir, zaten beklentisizliğindedir güzelliği.
hem içiniz rahattır, ruhunuz sakin,
hem dünyanız dertsizdir, cümleleriniz ihtişamsız,
hem içindesinizdir hem de dışarı çıkmak da serbestsiniz.

*********

yorumsuzum ama huzursuz değil.
uykumu da ziyadesiyle aldım.
serde iyilik var sadece bunu bilirim.
bir de sağlık.

sağlığımıza.



"Ne güzel süpriz bu böyle, hoşgeldin
Boşver çabalama,konuşmak zorunda değilsin
Hem hareketlerinden,küçücük mimiklerinden,
Kalbini okurum ben

Bütün gün yataktaydım,yüzümde yastık izi
Seninse geçmişinde binlerce ağır yenilgi
Çok şaka yaptıysam, aslında korktuğumdan
Beni zaten tanırsın sen

Derler ki,bir yerden sonra
Acımaz daha fazla......
"

20 Mayıs 2010 Perşembe

kokteyl

aklın ve duyguların bir yöne çalışabilmesi herhalde çok nadir vuku bulan bir durumdur. "seni tüm mantığımla seviyorum" ya da "tüm kalbimle bunu mantıklı buluyorum" dediğimiz ne kadar eldemiz vardır? bendeki eldeler sıfırdı. Ya mantığımın sınırlarını zorlamalardayımdım ya da kalbimin sesini dinlemelerdeydim.
Tam arasını buldum derkense hayal kırıklığının tam üzerinde..

baktım ki olmayacak, baktım ki hayata dair bakış açılarında genişlemenin de daralmanında bir sınırı var, ben de duygularımla aklımı birbirine karıştırayım diyorum biraz.. hazır yaz da gelmiş..

biraz da bırakayım böyle karmançorman tropik kokteyl tadında kalsın ortalık.
muhakemeyi tavan yaptırırken, saçmalamaya da biraz zaman ayırmaktan zarar gelmez!

ne de olsa "enkazlar dolu" birinin tek derdi olsa olsa "can çekişenler" olur :)
gerisi hikaye.
yudumla gitsin.

12 Mayıs 2010 Çarşamba

koltuk üstü hikayeleri..

evin salonuna bu aralar daha manidar bakıyorum nedense. her detay, her kare incelemem altında. bazen üçlüsünde bazense teklisinde oturuyorum..oturdukça kuruyorum, kurdukça kah gülümsüyorum, kah..gülümseyemiyorum.

metrekareye düşen anılarım ne kadar da verimliymiş meğer!
değerini toplasan, bir kitaplık dolusu kitap eder.. etkisini toplasan dahası.
tepkisini toplasan belki sadece küçük bir hikaye kitabı.
nihayetinde geçmişi olan bir piiirenses olduğum kesin, ama koltuklarımda hissettiğim bezelye tanem battıkça batıyor..bir bulup çıkarsam belki, en azından rahat bir uyku uyuyacağım.

o yüzden uykusuzum.
o yüzden bir sıkıntı, bir yalnız kalınca derinlik hali.

yapılacaklar listem yine ertelenmişlerle dolmuş..
şu üzerimdeki kışı yazla değiştirerek başlasam belki şansım döner :)
ve sonrasında yapılacaklar listesinin "artık yapılmayacaklar"ının üzerini cesaretle çizmekle devam etsem ne ala..
hele şu koltuküstünde biriken hikayeleri de hurçlara koydum mu, şahane!
bir de şu "bezelye tanesi" var tabi :)


9 Mayıs 2010 Pazar

Mayısın Dokuzu..

Hayatımızdaki değişimlere günün koşturmacası içinde nasıl da ayak uyurmasını biliyoruz. İnsanız ki unutuyoruz, ve insanız ki gerekli gereksiz cümlelerle vaktimizi gayet de güzel geçirebiliyoruz..kim ne derse desin, ama bunu zaman yapmıyor, biz yapıyoruz!

Bugünü tarih sayfalarımda yer aldırırken bambaşka hayallerim olmalıydı çok da uzun olmayan bir süre öncesine kadar.. ama canım anneme hersene aynı şiiri okuyabildiğim ve gözlerimizi sulandırdığım "anneler günü" olmasının dışında yüklenecek bir anlamı ne yazık ki olamadı..zaten olmasındı :) sadece düşündüğüm tek şey, yeniden yaprağı bir sene öncesine çevirme şansımın olması ve o disko topunun hiç parlamamasıydı!

başlangıç noktasında açıyı tekrar sıfırlanmak için cezayir sokağında başlayan gece sabah moda sahilindeki kahvaltıyla sonlanırken, gönülden geçenler yerini yurdunu,ismini cismini bulduysa ne ala..bu zaten yeter.

gerisi vapurdan suya bırakılanlarla uçtu gitti.. o güzel boğazın güneşi ve rüzgarı kaldı baki!

bugün mayısın dokuzu,
canım annemin anneler gününü birkez daha kutlamadan olmaz..
hem zaten,

"annedir yuregi fazla dayanamaz,
herkes bıksa benden annem bana doymaz
öper koklar beni büyütür kalbinde
bi tek annem olsun bana bisey olmaz..." :)

3 Mayıs 2010 Pazartesi

asma kat...

neyin doğru neyin yanlış olduğunu tartışmak savaşından yenik düşenler arasında ben de yavaştan yerimi alıyorum artık. sorgulanmaması gereken şeyleri akışına bırakmaya çalıştıkça nasıl kovalanıyorsam, bir o kadar da kaçmaya devam ediyorum. ama bu döngü hiç bitmiyor; su yolunu buluyor, kaçansa her daim kovalanıyor..

lafın edebini henüz keşfetmemiş medeni cesaretine insan sevgisinden daha çok hayran olduğum profillerin sayısı hergeçen gün arttıkça, kendime bir kez daha şaşıyorum. ne işim olduğuna şaşıyorum bu karmaşanın ortasında. arabesk hiç bir düşüncem olmasın dedikçe inadına üzerime gelen her parçayı yakalayıp, sonra da cebime şükredebileceğim herşeyle beraber koyup en az hasarın peşinde gülümseme savaşıma geri dönüyorum..

ben gülümsemeyi sevdikçe, onlar akıyor..onlar aktıkça ben gülümsüyorum,
savaş dediğin budur işte.
bunu yapmaya mecbur bırakılıyorken, alıştığım herşeyin tersine yeniden alışmaya, yine o kabın şeklini almaya çalışıyorum.

herşey hala o kadar yersiz, yurtsuz ki.
asma kat çıkmalıyım..

******************************

Kul kurar, kader gülermiş
Bazi hikayelerin sonu mutsuz bitermiş
Ama kadere inat insanoglu hayal kurmaya
Yazgim degişir diye inanmaya devam edermiş..

Insaniz bir anlam ararız yaşamak için
Ait oluruz sahip oluruz ya da olamayiz..

Hesaplar yaparız sonumuzu bilemeden
Dünyalar kurarız dengimizi bulamadan
Acilar çekeriz hesabini soramadan
Yeminler ederiz tutamadan
Çeker gideriz..



28 Nisan 2010 Çarşamba

şakacı nisan..

Nasılda şaşırabiliyoruz bazen düştüğümüz duruma, birileri gülebiliyor gülmesine de düşenin dostu olmuyor nüktesi tüm gerçekliğini korumaya devam ediyor. Bir yerlerde bir hata olmalı derken, o "an"lık düşünmemişim demek ki, bir yerlerde bir hata varmış, bu nisan şakası da bunun diyeti olmuş.. tarihi şaşmış ama "yalancık"tan da olsa yapayım da öyle kaçayım demiş.. bak sen!

kaybolan yılın alıp hayrını görmek serbest.
anlayana çok bile..
nedense hiç iyi dileğim yok,bu da taze tükendi :)
tacım da bi süreliğine suya düştü, taşlarını temizlemem zaman alacak..

ne diyim, büyük düşünür söylemiş zaten:

http://fizy.com/#s/10g21u

sadece dinlemek düşer..

25 Nisan 2010 Pazar

durum bildirimi

bence burda kuştan ötesi birşey var-olmalı..sadece durum bildirmek için sarılmıyoruz soluk almayı hatırladığımız her arada -sözde "an"ı paylaşmak için- iki satırlık kelime cambazlığına.. sadece bunun için oradayız diyen varsa da saygı duyarım ama inanmam :) bana sorarsanız, ki duyar gibiyim; giderek yalnızlaşırken hala kendi varlığımızı bağırmaya çalışmamızdır bunun açıklaması, adı kuş olmuş, yüz olmuş ne farkeder.. sonuçta hepsi haber vermek/almak süsü verilmiş, yalnızlık dışa vurumları.. acısı, çok fazlalığı.

son zamanlarda acaba ben de çok mu fazla oldum diye düşünürken, hatta aklımın alamayacağı herşeyi sorgularken,kocaman bir keşmekeş içinde nasıl da yapayalnız olduğumu farkettim. İtinayla yalnızım.. hoş; "an"ınında kıymetli olan herşeyi anılarda kaybetmeden sindirme çabam takdirlik o ayrı ama fena halde sanal bir dünya içinde kavrulmaktan biraz rahatsızım.. yılda bir kere coşan alerjim yeniden nüksetti, belki de bu aralar bundan rahatsız bir yalnızım.

@all istanbul'u bir sıkılan anlar bir de sıkılmayan.

29 Mart 2010 Pazartesi

yaz saati uygulamasıymış...

sonra soruyorlar ay nedir bu yorgunluk, bu dengesizlik, bu ruhaniyetsizlik böyle diye.
durduk yerde insanı neden jet-lag durumuna sokuyorsunuz ki? hayır sorarım, nedir bu bilim aşkı.. düpedüz işgüzarlık.
zaten baksanıza yaz saatine külli kasvet bir hava ve yağan yağmurla başladık, bence bu bir işaret!
derhal ileri götürdüğümüz kadar geri almalıyız.

bu saat farkı dengemi altüst etti,
oksijene doymamış gibiyim..
uykumdan bir saatten fazla vermiş gibiyim..
isyanım bir taraftan uykusuzluktan,
bir taraftan beynimde öter tik..tak..tik..tak....

28 Mart 2010 Pazar

düşünmece..

önemli olan kelimeleri öylesine ortaya koyuvermek, başıboş bırakırvermek değil; önemli olan yaşanmışlıkları önce kendi içinde sonra kelimelerin için derleyip anlamlandırabilmek..
geçen son haftalar,uzundur yazarken anlatmaya çalıştıklarım yerine konuşurken ifade etmelerime bıraktı; ama iyi mi etti konuşan kelimeler kötü mü bilmiyorum. Düşündükçe kaptan taşırmaktansa altını kısmaya yarar umudu benimkisi..
gelgelelim yine en güzeli burdaki düşünce bahçesi.

"Şimdiye dek düşünmediyseniz
Bakmayın içinde ne var,
Küçük bir kitaptır yaşamak
Elinde tutmaya yarar..."

demiş şair, sonra bir dizi sevda sözleri yazmış , hepsini de "keşke yalnız bunun için sevseydim seni" lere bağlamış.. gelmiş herkesin gönül defterine habersizce atmış imzasını, işte kimimiz farkındayız, kimimiz farkındaymış gibi yapmalardayız.. iyi ki hep düşünüyorum.

farkndalıklarımı ifade etmek çeşit çeşit alanlarda vuku bulsa da,
birileri için anlamlı da olsa, birileri için anlamsız da olsa,
ben düşündüğüm için mutluyum.
yazdığım için de, konuştuğum için de..
kah sohbetlerde, kah mecburi demeçlerde..
varlığıyla huzur verenlerle de, hayatıma güzellik getirenlerle de..

hayat zaten her geçen an nasıl gelirim üzerinize daha diye zaman kollamıyor mu?
o halde bunlarla yaşam, evet bir tık daha anlamlı,
üstü kalsın!

8 Mart 2010 Pazartesi

velev ki seyahate çıktın!

İstanbul'un beni dışhatlar çıkışında yenibitme yangınla karşılaması mı işaret yoksa bugünkü havanın külliyen kasvet sephic görüntüsü mü işaret bilemedim, ben kendi çapımda hoşgeldim! :)

zaten herkesler oralardaymış, tesadüfler mi dersin, kendini memleketindeymiş gibi hissetmek mi dersin, yabancı dilden çok anadilin mi dersin.. trend bu mevsimde bu rotaymış da haberimiz yokmuş!çekomastik bayii amcalardan jet-set çiftlere uzanmak!
işte bu bir "avrupa birliği" gerçeği :)

ama eldiven altından çatlayan ellerim bir kez daha gösterdi ki okur,mart kapıdan baktırıyor, kazma kürek bilimum yaktırıyor anacım. nehir, dere, kanal , suyolu, su deliği soğuğu itinayla yenmiştir efendim! eksi bilmemkaç derecede hopp on,hopp off dolanma çabamız hakikaten apayrı bir takdir :)) özamsterdam gençliği tıpkılım izmir şıkırı gibi üşümezmiş, bunu da tecrübe etmiş olduk, koyalım haneye bir artı. özdüsseldorf diye birşey yokmuş ama tren garında çaktırmadan çantama bolca çikolatala fıstık atıp "yolluk yaparsın bacım" diyen hareket amiri öztürkmüş, onun hanesine yardımları ve kıyağı için dublö artı! :)

velhasıl,toplantısal bir sürecin turistik ezgileri ile hakikaten yorucu ama çok keyifli bir uzuuun hafta geçiverdi. bitiverdi.
mümkün mertebe keyfine varılıverdi,
analizler yapılıverdi,
kültüre kültür katılıp mantara dönülüverdi,
yendi içildi, tabana kuvvet soğuğa gayret sulu sepken yürünüverdi...

şimdi uzantılarını toparlamamız gerek,
ama lütfen teker teker!!
zira adaptasyondayım...


28 Şubat 2010 Pazar

tripsel hazırlık..

yine bir pazar akşamı,erken damlayan pazartesi kabusu, yine çarçabuk geçeninden aksiyonsuz bir haftasonu..ama bu aksiyonsuzluk kirli torbasında adeta dağ olmuş ve götürülecekler listesinin yüzdebüyük bir çoğunluğunu oluşuran nadide kostümlerin toparlaması için iyi bir fırsat olmadı desem yalan olur.. haftasonu teması ziyadesiyle "kirlenmek güzeldir" üzerine kuruluydu sanırım :))

benim mutlu bavullar yine çıktılar ortaya, bir hafta boyunca onları ordan oraya sürükleyeceğim bakalım dönüşte halleri ne olacak :) trip atmasalar iyi..
haftaya mini seyahatname notları ile beraber bavul triplerinden de mutlaka bahsederim ;)

yanıma almam gerekenler için bir liste yaptım yine, karar aşamasının dikenli yollarından geçip oklenenler bir check ile doğru valize gidiyor, şimdilik sıkıntı yok seyahatin her gününün yağmurlu olacağı önbilgisi dışında..

biliyorum biliyorum,
havalar nasıl olursa olsun.. ;)




*************

yaaa işte ben bunları yazarken artık hissi kablel vuku mudur nedir..
ben gidip saçlarımı kurutmalıyım şimdi..
o da çalmaya devam etsin.

"Güneşin ufka değdiği yer
Oraya git ama yine gel
Döneceksin diye söz ver

Böylesi hepsinden güzel
Git özlet kendini yine gel
Döneceksin diye söz ver

Dinle uzaktan çalan şarkı hicazdan
Yaktık seninle biz bir yangını yeni baştan
Dinle uzaktan küllerin arasından
Madem her şey biter yine başlar yeni baştan

Bana ne olur ellerini ver
Gideceksin ama yine gel
Döneceksin diye söz ver.. "

23 Şubat 2010 Salı

teknodramik yaklaşım

oldum olası dijital, sanal, teknoloji yoğun işleri sevmem (iş bu blog dışında).. sevmemeyi beceriksizlikle pekiştirirseniz işte böyle kalakalırsınız benim gibi dokunsam mı tuşlasam mı derdinden..
yarın olmadı öbürsü gün (öbürsü ne ya?) öğretilerimden ve gizli yeteneklerimden şaşmaksızın seçimimi yapacağım.. birazcık cesaret! istersem dokunabilirim gerçekten :))

günlerdir yopyoğun işgünleri bir de araya böyle teknik reklamlar alınca iyice çekilmez hale geldi zaten.. yarın akşamı bilemediniz bir sonrasını halatla çekmem sırf bu yoğuşumsuz durumdan kurtulmak içindir..

zaten manikürüm de gelmiş; yarın akşama yine bir kutlama varmış, bana bunlarla gelin.
melodramlarla gelin.
teknodramlarla değil :)


16 Şubat 2010 Salı

kırmızı kırmızı şarap...

boynum tutuldu, blok dönüşlerin insanı oldum, yarına geçmesini umuyorum.

kakao oranı %85 lere vurmuşbir çikolata kürüne boğulmuş, vallahi kan yapsın diyerekten doldurmuşum kırmızı şarabı, yalan değil kaslarım çözülsün diye bekliyorum. Bir kadeh şarap kası çözerken kıvrımları da açıyor yalnız, eller kalem tutmasın aman,zira ikincisinde durup el bağlayabilirsiniz karşımda yaran saf saf :))

sevdiceği kokusu burnunda, ah bir gramofon çalsa da dinlesekten hallice bir gece, oturmuşum boynum tutuk... elde şarap.. lodosu eksiğinden!

açılan kıvrımlar mı yoksa kaslar mı şimdi, çözümleyemedim bu işi ben..
yok yok sanırım uçsuz bucaksız düşünce ya da dimağ!
neyse, siz siz olasınız, iş bu soru karşısında dilemmasız kalasınız, çok yaşayınız!

kaldırdım kaldırdım, sağlığınıza! :))


"Red, red wine,
Stay close to me..
Don't let me be alone
It's tearin' apart
my blue, blue heart "

13 Şubat 2010 Cumartesi

portakal kabuğu

kabukları küçüklükten beri şekilden şekle sokmaya bayılırım! aslında bunu belki de sanata döksem koca bir sergi açabilirdim sanıyorum.. hiç bişi çıkmasa kübist etkilerim coşar geometrimi konuştururdum.. kuratör yazım da : "portakalı soydum, başucuma koydum, ben bir yalan uydurdum, duma-duma-dum..!" olurdu bu durumda :))

yalnız başına ikinci portakalı götürürken ancak benim gibi beyni çamurlu suya dönmüş biri sanata ahkam keser.. huyum kurusun.

aaa bu arada, puzzle'ım da bitmek üzere, hepi topu 50-60 parçam kaldı!! (teveccühünüz)
eee bu da bitince ne olacak diye düşünüp moralim bozulunca, kalan parçaları pazar dinginliğime eşlik etmeleri için kendi hallerine bıraktım, yarına kadar..
sonra kendimi portakala verdim işte..

sabah sabah zamansız ve ahlaksızca yağan yağmurda, bir taraftan yürüyüp bir taraftan şemsiye koordinasyonu yapıp bir taraftan da suya batan babetlerimin içinde cupbadanak yüzen ayaklarımın talihsizliğini portakal sanatıyla aktarmak istedim..

herşeyin yapılmışı olmak zorunda mı sanki ?? :)) (bu anlatı da babetleri yoksayıyoruz)



ana düşünce : içine dön, pozitif düşün, yalnızlığa isyan etme,çulsuzluğuna aldırma, sabır çek...........!!!

31 Ocak 2010 Pazar

dostluk en güzel monopol...

haftasonları güzel geçince haftaya da azıcık da olsa motive başlayabiliyor insan.
uzun haftasonu kayıp işgünü cuma ile başlar ve pazar gecesini müteakip sona erer.. hele de perşembeden aksiyonlu olunca daha bir uzunmuş gibi durur; işte o zaman değmiyoruz pazar akşamının keyfine! :))
bu pek tabi "pazartesi de gelsin, aman da aman" falan demem anlamına gelmesin.
bir kere onu ben tabiatı gereği sevmiyorum.
sadece enerjim güzel, sanırım pazartesi öğleni çıkartırız diyorum.

*******

bu pazar, kollardan kenet yaptık, bir mutfak sohbetinde sinerji yarattık.
seviyorum sizi yahu.
önünüzden, arkanızdan konuşmayı da,
sizinle dedikodu yapmayı, sizi başkasıyla çekiştirmeyi de!!
yok anam, duyguların safiyetinden bunlar.. yoksa hepimizin içine kaçmış birer canavar, nerde bir monopol görse bize içten içe göz kırpar :)

********

efendim o halde,
perşembeyi fevkalede cuma'ya bağlayan "altın" dostlara;
cumayı cumartesiye bağlayan "kanatçı" dostlara;
cumartesiyi pazara bağlayan "küçük sıpa"ya;
pazarı pazar yapan "kadim" dostlara.......
pek muhterem teşekkürler..

***********

herkese iyi haftalar olsun emi.
İçinize içinize dönün, pozitif düşünün, pozitif olun,
yakalayın yeşil ışığı, gerisi huysuzların olsun,
itirazı olan kodese gitsin, çift atamasın, üzerine gelir vergisi versin.


24 Ocak 2010 Pazar

mesafe dediğin...

eski günler ne kadar güzeldi,
küçücük kasabamızda ne buluşmak sorundu, ne de eğlenmek çaba isterdi..
mesafeler hep yürüyüş uzaklığında, istediğin dostlar kolunu uzatma yakınlığında..
paylaşırdık, gülerdik, küserdik, koşardık..

"çocuklardık, parlak yıldızlardık.."

saftık, ama bilincimiz beynimizden büyüktü!
toz kondurmazdık düşüncelerimize, hayattaki duruşumuza, insanlığımıza ve içimizdeki insan sevgimize..
biz her zaman yaşımızdan büyüktük,
yaşımızı büyüttük de, şimdi küçüldük..
kocaman bir şehrin küçücük insanları,
dostluklara zaman ayıramaz, sıkışık zamanlarda ekonomik gülüşler beğenir olduk..

kendini bilmez hayat duruşlarını gördükçe zaman makinası olsun,
aman makina soğuk olmasın,
beni alsın sevdiğim zamanlara bıraksın istiyorum..

en azından bir süreliğine, arınmak için.
kültürü ve fiziği bir düzene sokmak, sağlam kafaya bir yürüyüş mesafesi ile ulaşmak için.

herşey iyi niyetle yürümüyor, peynir gemisi gibi yolda kalıyoruz..

eskiden ne kadar iyi niyetliydik,
ne yolda kalıyorduk, ne uzaklığı bahane ediyorduk..
kar kalınlığına, hatta gizli buzlanmalara inat,

tahamüllü ve dinamiktik,
mesafe dediğin, aşılasıydı.

şimdi zamanımız yok detaylarımız için,
biryerden diğer bir yere ulaşmak için.
oysa zaman dün de değerliydi, dün de su gibi akıyordu...

bir vardık, bir yokmuşuz demeden önce,
hayatı a noktasından b noktasına sürüklerken,
galiba sadece biraz durup düşünmek lazım...

not : beni biraz durup düşündürdüğün için teşekkürler part'ım.. :))
iş bu post; dünkü konuşmamıza ve eski güzel zamanlarımızdaki yokuş uzaklığımıza ithaftır.



Evvel zaman içinde dostlar, ağaçlara ev kurardık
Tatlı bir düş içinde bir yere bir göğe bakardık
Gönlümüz kuş gibiydi dostlar, dünyaya kanat açardık
Tutsak değildik zamana başına buyruk yaşardık...

Çocuklardık parlak yıldızlardık o zaman
Ay büyülüydü yakamoz deniz
Ardından koştuğumuz sonbaharlar
Çocuklardık parlak yıldızlardık o zaman
Artık dönemesek de geriye
Ardından koştuğumuz son zamandır

O zaman bu zamandır dostlar, ne ister neyi özleriz
Denizini arıyan akarsulara benzeriz
Pencereler bırak açık kalsın geceleri yağmurlar yağsın
Günebakan düşlerimiz yağmur sesiyle çoğalsın...

23 Ocak 2010 Cumartesi

ev halinin fevkinde..

yorgundum, hem de çok bi çok.
ruhum daraldı bekleme salonunda belirsiz süreli beklemekten.
eve ulaştığıma şükredip, giyinip en rahatından
çaprazlama uzandım paralel, ve sanırım dakika geçmemişti henüz, uyudum.
kesiksiz, deliksiz ve sessiz.

uyandım.
gün bembeyaz olmuş, gün yarı olmuş.

umrum olmadı.

anca tüm gerçekliğiyle su yüzüme çarptığında geldim kendime,
ve o saat bu saattir okur, kendimdeyim :)


********

bazen günü bomboş geçirmek bile keyiflidir aslında..
sorumluluk olmadan yan gelip yatmak..!dan daha güzeli var mı..
ama benim gibi kıvrım kıvrım kıvranan, hatta, tabir-i caizse "kıvıldanan" bir özdüşünce sistemin varsa aynı şeyi istikrarlı olarak destelemek pek mümkün olmuyor..

çünkü hücre kendini bir yere kadar oyalamayı beceriyor,
doyum noktasından sonra içi o kadar sabırsızca kıvıldanabiliyor ki şaşarsınız.
işte düşünce gücü bu olsa gerek.
aman diyeyim evlerden uzak..

istesem de istemesem de, bugün evdeyim,
üşengeçim,
zaman zaman mutsuz, ama camdan dışarı bakıp, elimdeki kaşık ve nutella kavanozu ile mutluyum.


ben kendime oyalanacak düşünceler aramaya çıkıyorum..
belki karların üzerinde bi taraftan gözüme kar kaçarken bembeyaz düşüncelerle kıvıldanabilirim :)
yada minik bir kardan adam yapıp, burnuna çer çöp takabilirim......

19 Ocak 2010 Salı

soğuk hava dalgası

dışarısı bembeyaz oldu diye mi dakikalardır ekrandaki beyazlığı seyrediyorum yoksa dışarının soğuğu yine benim içime mi vurdu?

sabah güne o kadar kötü başladım ki.. buz gibi esen rüzgarda havalanan atkım, ahmak ıslatan fönbozan yağmurları altında kapanmayan kapşonum, ters dönen şemsiyem ve koşa koşa servise yetişme çabası.. camdan görenlerin kalorifer önü sıcak sabah çaylarına komik bir eşlik olmalıydım! bugün biter mi dedim.. zor oldu ama bitti..
hangi gün bitmemiş!

saatlerdir ne yaptığımı bende bilmiyorum.
günün ötesi de hayırsız, ama görünen o ki, berisinden daha beyaz!

pek müsadenizle ben, pencere camının buğusundayım.
elimde sıcak akşam çayım, yoldan geçecek "sabahki ben" profilini arıyorum..
hem, tweet ettim, belki tatil olur! :o)



en dibe not:
günün dahası da var, ama gereği var mıydı, orası muallak;
sanırım bu da bir çeşit soğuk hava dalgasıydı, geçti..
her yılın aynı dönemi, bir görünüp bir kaybolan gezegende yaşam savaşına bıkmadan usanmadan devam ya.. ne diyeyim..
hayat çoook zor öğretilerle dolu okur,
yaş(l)a(n)dıkça öğreniyoruz, binlerce teşekkür!......

4 Ocak 2010 Pazartesi

kaptanın seyir defteri...

yıldız tarihi 2010.
aylardan ocak, günlerden dört..

bugün yorucu bir gündü, koskoca tatilin arkasından non-smiling bir cam kenarında buz gibi ve de konsantre.. bu da işin en gıcık yanı değil midir.. tatil dönüşleri.. yeni yıl tatili dönüşleri..
e tamam hoşgeldin, geldin de orijin senden mi geçiyor ey yıl! ne değişmiş bir gecede (tamamen şahsıma serseniştir) ki şimdi değişsin dünya..
korkarım sen de diğer yıl yığınlarından biri olmak üzere gün almaya başladın bile. moral bozmak gibi olmasın :)

ama senin ortak katların en küçüğüne kurban, bölenlerin en büyüğüne hayran çift sayısal duruşun yeter!

*****
bu yıl bilet dahi almadım.. ironic şarkıya malzeme çıkmasın dedim, neme lazım :)
geriye sayarken tek isteğimse sevdiklerimin hep yanımda olması oldu..
eee...artık tek satırlı dilekler, sanırım bu da otuzlara yakınlık sendromu..
sendromun ana fikri ise, ardıma bakınca sanki bir arpa boyu yol almamışım gibi oluşu..
kendime haksızlık belki, ama inanın tüm sorumlu el ve avuçtaki yutan eleman..!

boyumu aşan kararlar da yok bu kez..
yapılacaklar listesi ikibindokuzdan kalma çizilmemişlerle doluyken gerek yok.
hoş, işin alarm veren yanı, suyu bu kez akışına bırakacak sabrım da yok..
zaten herşey on ve katları olarak üzerime üzerime geliyor..

****
kaptanın seyir defteri bugün burada biter.. kaptan çok derinlere daldı..
içine yine canavar girdi,
bi huysuz, bi huzursuz..
bi aranmaklı..
;))

hayırlı seneler, hayırlı seneler!