27 Aralık 2009 Pazar

yılın son pazar ertesisi...


herkesin cevap hakkı olsun, hak yerini bulsun dedim..
iş bu karikatürsel yaklaşım; bir önceki post'a atıf, yarına en güzel gönderme, alınan fevkalade cevaptır..!

hayatın cilvesi, yılın son şanlı pazartesisi için,
bu hafta çekilmeye değer...mi.. değer..! :))

23 Aralık 2009 Çarşamba

cevaplar dostum..

bazen yanıtlamasak diyorum, keyif bizim değil mi? ya da yanıtlarını aramasak soruların.. ya da sorular olmasa da -ki burada keyfin biri bin para- biz de eksikliğini hissetmesek cevaplarının..
bi taraftan da ne kalmış ki cevapsız, şikayet sorulara olsun diyorum..

cevapsızım bu aralar okur :)
hoş henüz doğru dizilimle sormadım soruları ama işin kötüsü sormaya da korkuyorum..
yarabbi diyorum, bu ne yaman bir çelişki diyorum, ama sormuyorum.

şu yılı bir kapatalım değil mi,
zira yıllar çabuk geçiyor,
seneler mi bize dar, yoksa hayal dünyalarımız mı çok geniş, nedir..??

cevabı olan :)

15 Aralık 2009 Salı

önler iyi ama arkalar ı-ıh..

temamız yılbaşı bu akşam..süsleri ağacıma özenle asarken, bir sene daha mı dedim.. şaka mı bu!
yine daldım, yine duruldum..
bi gülümsememde boğuldum, bir ağaç dallarının taşıma kapasitesi ile boğuştum..
çok güzel oldu!

aslında, önyüzün düzenlemesi bu ama benim ruhumun arka tarafları biraz dar bu akşam okur, niyesini bilmiyorum..
oysa ki salonum ışıl ışıl oldu, ağacım birbinden şirin ve parlak süslerle, bir yanıp bir sönen ışıklarıyla bana enerji vermek için nasıl da çırpınıp duruyor... yerim seni beeenn :)
ama benim ruhum dar, açım dar..
geniş ovalar ihtiyacındayım... yani sanırım...


belki de biliyorumdur.
amaaann..dünyamız kendimize yalan be okur..
bazı şeyler yapıştı mı ayrılmıyor yakandan, bazı düşüncelerse kafandan..
onlardan heralde, boğazlı kazak giymişim gibi daralmışlığım..

******

ben ki hiç sevmem, acaba kedi mi alsam bir de...? malum, bir kedim bile yok..

7 Aralık 2009 Pazartesi

ömürlüktür bazen bir aralık dediğimiz..

aralıktan aralığa fark vardır. Bir aralık oluverir bazı şeyler, ya da bir de bakmışsın aralık oluvermiştir.. zaman zaman bu aralıklar, zaman zamansa sene-i devri olan aralıklar hüzünlendiriyor içimi.. ne geçen zamana, ne de aralıklara dur diyebiliyorsun..

artık gittikçe hikaye kitabının sayfalarını çoğaltıyoruz.. kah güle, kah hüzünlene..ben de dırdırlanmayı kesip, artık renkli hikayeler yazayım diyorum..baktım sürpriz yapan yok, bu da benim kendime "beklenen" sürprizim olur! durduk yerde iyi ki doğarım okur, belli mi olur...

öyle ya, tarihin bazen tekerrürden ibaret olduğu zamanlarda, bir aralık çıkıveren geçmişe buruk bir gülümsemeyle bakmaktansa, yeni hikayelerle yoğrulmak gerekebilir.. mehmet abi'nin akerdeonuna geçmişten gelen tereddütlerle eşlik ederek, belki de yeniden "mihrabım diyerek"...


arada bir tazeleyelim olanı biteni..
yine yolumuza devam edelim..
bu da,
ömürlük aralıklara..
haydi "boncuk" hepberaber!


29 Kasım 2009 Pazar

sepet sepet yumurta, sakın beni......neydi?

acaba diyorum; hafızaya bazı noktaları unutması için verdiğimiz komutlar, biz farkında olmadan güncel yaşam verilerini de mi siliyor.. yoksa henüz otuzuna gelmeden bu körpecik beynimiz otuzbin bakımı mı istiyor..

gerçekten birçok şeyi hatırlamıyorum okur; durum çok feci.. sosyal hayatıma darbe vurulacak birgün diye ödüm kopuyor.. ama yok..! kısa bellek zaten yanmış, uzun bellek sürekli yan çizerekten, olmuş minik bir kelebek, dur bir dalda uçmak ne demek tembelliğinde... lafın kıssası tırtıl zamanlarda kelebek zamanlarda kayıp.. hissesi; çalıyorum mayayı, ya tutarsa hesabı...
yoksa dinleme cihazımda mı sorun var :(

şimdi diyeceğim;
şehrin koşturmacası, dur durak bilmeyen işler.. yetişmeyen bakiyeler.. kendi kabuğunda yaşam savaşı, yapanlar bozanlar, yıkanlar, toplayanlar.. tekrar saran filmler, yanan görüntüler, yeni çekimler.. alanlar, satanlar, çingene işi pazarlıklar.. desibelli gürültüler, deli edercesine sessizlikler.. kalabalık ya da bir başınalık.. yabancı kalmak ya da aşinalık.. atanlar, tutanlar, takanlar, alınanlar... gerçekler, taslaklar.. baskı, stres, rot balans ayarsızlıkları..
sayacak tonlarca çeşit bahanesi de var elimizde...

ama sus payı verip, buna "yaşam" diyorlar..!


********
iyi de suyun altında da yaşamıyorum ki.. :))

26 Kasım 2009 Perşembe

karanfilli tarçınlı çay kokusu ve mutlu bavullar..


Mevsimsel olduğuna inanmak istediğim gribal durumlar beni de sardı, hayırlı uğurlu olsun.. ama ne varsa bitkilerde var... canım annemin şahane karışımları uzaktan da olsa pek iyi geldi.. karanfilli zencefilli tarçınlı çayın mucizesi ile birleşen c vitamini kürüm sayesinde, yıkılmadım ayaktayım :)
mütemadiyen uyuduğum (uyumak ne kelime ruhum adeta teslim) zamanların da hakkını yemiyeceğim.. yüzde büyük bir çoğunuğum bilinçaltımda yaşandı şu birkaç gün.. hem de dolu dolu bir haftaya bedel ;))
veee kareli pijama-kocaman hasta kazağı-at kuyruğu saç ve ayakta kopekli paduflar! ahah, bu da tamamlayıcı unsurlardan oluşan ve hastalık modası dediğimiz şey oluyor.. en casual'ından..
*****
hafif burun tıkanıklığıyla iyi ki şirin kasabama uçakla değil otobüsle gidebiliyorum diye şükrederekten, valiz hazırlamakla meşgulüm.. zira basıncın kulaklarımı delip geçecek etkisi bir sefer boyu yakınımda dahi olmayacak.. allah korusun, vertigosu var bu işin kuzum...evlerden uzakk..!
*****
konsepti her ne kadar üzücü olsa da herkese sevdikleriyle birlikte mutlu bayramlar, seyrüseferlere keyifli yolculuklar, iyi dilekler, güzellikler diler piiiirenses..
ve bir ıslık tutturup ("cuma günleri valiz hazırlamak gibii.."melodisiyle), tatil gününün hafifliği üzerinde, mutlu mutlu valiz hazırlığına kaldığı yerden devam eder..

20 Kasım 2009 Cuma

ıslak saçlar..

ıslak saçları kurutmak gerek. enseyi korumak ve kollamak, beyni beyincik ayrımında kuru bırakmak, soğan kısmını kabuğundan ayırmak, ama asla nemli bırakmamak gerek.

düşündüm de , belki ıslak saçla dolaşmaktandır kafamdaki bulantılar.. fikirüstü bir boyutta pek muhtemel devreleri yine karışmış olabilir... diyelim hayırolsun. olur mu olur..yıllarınızı verdiniz de ne oldunuz devresinde, içinden amper geçmeyen lamba olmak da varmış, direnci koymuşsun bahane..yanmadı mı yanmaz..

bulantılar bir yana, ıslak kalan saçlar diğer yana dursun, kupkuru bir havlu elimde, kendimi kur(ut)tarmaya çalışıyorum.. :) ben bunu hep yapıyorum!

çünkü, inandığım; aslında her nemli hikayenin kurumaya mahkum bir yanı olduğu..
biraz müdehalenin kime zararı olur ki..
sözüm meclisten dışarı,
sözüm kadehini dostça kaldıranlara :))

*****


10 Kasım 2009 Salı

Saygıyla Anıyoruz..

Her 10 Kasım, yakamızda işte bu resmin,
biz hep seni özlemle andık.. ve devam ediyoruz..
etraf öyle bir hal aldı ki Ata'm,
büyüdükçe o yılları, hepbir ağızdan söylediğimiz marşları daha çok arıyorum..
sana herzamankinden çok ihtiyacımız var..
Kasım 10,2009.
*****
İzindeyiz yüce Ata'm,
Seninle güldü bu güzel vatan
İlkelerin yaşayacak
Şeref sözüdür sen bize inan

Mustafa Kemal özgürlük demek!
En güzel şarkıdır dudaklarda
Yine başımızda, nöbette yine..
Kim demiş bizden uzaklarda!

Parıldayan güneş gibi,
Alev alev yaktın gönülleri
Sana selam sevgi sana
Bütün cihan saydı bu milleti..

7 Kasım 2009 Cumartesi

ışığa uçar bütün pervaneler...

sanatın en musiki yanına kendimi kaptırınca hem değmeyin keyfime, hem de dokunmayın gözyaşlarıma :) biz bu zıt kutupsal yaklaşımda pek mutluyuz, zira dökülenler de mutluluk gözyaşları..

hani alttan alttan gelen haffi duygusal bir nağme, duygusal bir sahne görmesin gözlerim.. çek burnunu, gülümserken de haydii bakalım sil bakalım gözünün yaşını şeklinde seyre dalıyorum..
zaten gece benim, keyif benim, ışık benim..
istediğim gibi ışıldarım da, ağlarım da..
hatta pervane olup uçabilirsem de ne ala.. ;)

17 Ekim 2009 Cumartesi

gülümse..hadi gülümse..

iyi ki yazıyorum, yoksa düşünceleri nereye sığdırabilirdim acaba?
hoş buraya dökülenler şiddetin neredeyse vasat altı bir dilimi ama olsun, ana başlıkları bile geçmek belki size değil ama bana yarıyor...prensesliğim kurusun... o da kurudu kurumasına gerçi de olmadı mı olmuyor bazı şeyler.. zorlamamak mı gerek, zorlamamayı bilmek mi gerek, bunu biliyorum yalanına mı inanmak , ya da her neyse.

bu hafta belki muayyen bir zihniyetle hem kendimi hem etrafımı ateşe veriyorum.. ama gülümsememe bazen kendim bile kanmıyor muyum..? aman kimse bilmesin, ama bir başıma bana çaksın şimşekler, kazayaklarıma kuvvet ben yine basmalıyım kahkahayı..

gerçi yazar da boşuna dememiştir; özetle, "hayatın altüst olduğunda sonu geldi sanma, nerden biliyorsun altının üstünden daha güzel olmadığını" diye..

yaa işte böyle..herkes kanar da kendin asla değil mi..
herkesin derdiyse zaten kendi başından aşkın,
yine bir başınasın prenses,
dünyanın tonlarca derdi bir yana sen öbür,
gülümse ve keyfini sür...

*********




"Arada bir bir yanım
Kaçsam diyor uzağa
Katsam diyor önüme
Canımı yorganımı..
Arada bir bir yanım
Düşsem diyor tuzağa
Geçsem dünyanın derdini
Varsam cennetime diyor.."

7 Ekim 2009 Çarşamba

organize işler bunlar..

bilinçli verilmiş bir aralık zamandan sonra tuş takımının tıkırında yeniden yol alıyoruz sanırım.. bir aralık zamanın ben kendi adıma hakkını ziyadesiyle verdim.. sıhhat ve afiyetle diyelim :)

neler neler yapadı ki piiiirenses :)

misal, uzun zamandır kurduğum mutlak monarşi yönetimim tam da en sevdiceklerimi yuvada gördüğüm zamanda kısmi terör estirmeme *her ne sebepten neden olduysa oldu ama, hoşgeldiler hoşgittiler inşallah.. tatildi göz açıp kapayıncaya kadar bitti, ya ondan, ya da kızsal mazeretler işte! ;) kusur işlediysek affola..

e zaten alışmaya çalışmakta olduğum bunca yeni düzenek varken, bu kadar kusur kadı kızında da olur değil mi? allah çirkin şansı versin!

ya sıpa the jr'la geçen bir düzine güne ne demeli, iyi ki gelmişsin kuzu.. unutmuşum jr zamanlardaki fırtınaları,geldin ateşledin ucundan, biraz da dinledin gitti.. artık bir kulağından mı, yoksa canla başla mı kendi bilecek..lakin sevgimiz baki! hem de feci :o)

gelgelelim ekim ayının gelmiş geçmiş en şahane en post-modern ve en özgün bekarlığa vedasının kuratörü olmak da pek keyifliydi hani.. katılımcılara mı, emektarlara mı yoksa heyecanımızı pek sükunetle karşılayan esas kızımızın yine de uyumlu olmasına mı teşekkür edelim bilemedim.. tabi ki mutlu dükkanın mutlu mamüllerinin payını unutmamalıyız.. herşey sevgi içinde olunca ne yorgunluk kalıyor ne bişi.. çok sevgiliydi herşey ama çok!

Bence gönüllerden tam puan aldık, gerisi boş.. asıl gün gelip çattığındaysa ohh değmeyin keyfimize dediikkk; hem çenesi düşük bilmem kaç asırlık dostluğumu pekiştirdik hem de dokuz sekizlik gecemizde eğlendik de eğlendik!
Canımıza değsin..!

Ve yorulduk da durduk mu dersek; o ne mümkün! Pek sevgili dostlarla pek sevgili bir Pazar keyfini hakkıyla yaşadık ve bel ağrısıyla evimize döndük! J (döndük derken, taaacımla beraber prenses olan ben)

Demem o ki;
Organize işler bunlar (herkesin harcı olmayan) ve içimize işler bunlar (pek tabi haklı bir gururla)...

Dipnot: Sorarım o zaman hey hat! Araba nerde? Para nerde? Pekii... kız nerde? ;=)

13 Eylül 2009 Pazar

Pazar Keyfi :)

Pazar gününün en sevdiğim yanı - hele de hava böylesi kasvetli iken- aslında bilmemkaçıncı fincan ama adı sıcacık "keyif" çayı olanını yanıma alıp, istriye koltuklarıma gömüldüğüm ve dünyaya açıldığım anlar.. mümkünse arkafonda bir çizgifilmle.. :) pazar demek, pazartesiden önce gelen en kıymetli zaman demek. Bünye mümkün mertebe yoga etkisinde.

ohh diyorum, şu an ziyadesiyle dünya bana güzel diyorum...

******
aslında tüm haftanın içimde patım patım patlayan ve rüyalarıma dahi adeta "enjekte" olmuş düşüncelerimle geçmesi, bir boşluktan ziyade kafamın ne denli dolu düşüncelerde olduğunu gösterdi bana.. herşeyi kafamda bu kadar kurguladığımı bilmiyormuşum meğer, meğer kendimle ilgili farkında olmadığım bir sürü ayrıntıcık varmış.

neyse ki keşfettim.

demem o ki, sadece eksik olan B12'ye yormam haksızlıkmış bazı şeyleri. Dünya etrafımda döner sandığım anlarda da prenseslik tasladığım kadar da değilmişim hani. Bunları da bu "boş" hafta anladım. Anladığıma yandım yanmasına ama şimdi bunlardan arınıp, pazar keyfimi yeni başlangıçlarıma hazırlanmaya bağlıyorum.. bağlayabilirim de sanıyorum..

******
yeni başlangıçlar demişken biraz paylaşmaktan zarar gelmez sanırım.
yine bir sayfayı kapatıp diğerine gidiyor prenses, tacı yine saçlarının üzerinde (aman diyim düşmesin :)).. elemtere...

kariyerimde taze başlayacak yeni bir hikaye önsözüm var, bir öncekimin sonsözüne bağlanan.
umarım yaptığım değişimle beraber bu kez tebdil- mekan ferahlığı kaplar içimi..
hazır içimde bu kadar enerji hala varken, kendimle hala iyi geçinebiliyor ve destekliyorken..
istek, azim hala cepte bunu da biliyorum.. sel de götürmemişken hazır, ben hazırım bekliyorum..

******
bana şans dileyin!!!! :))

******
siz şansı dilerken(!) ben de bu yolda benimle olan herkese teşekkürlerimi iletebilir miyim.. :)
en başta "disko topu"m ve "şans bambu"m.. sonrasında "yanımda olan" hepiniz.
seviyorum..sizi de, sevmeyi de..
teşekürlerimle.. ;))




24 Ağustos 2009 Pazartesi

elmyra sendromu


Ah, sen yok musun!

Yüzyılın son tartışmasından –hoş hattı zatında tatlıya çoktan bağlandı ama- kendime dersler çıkartmakla meşgulüm hem de sabahın bu saatinde.
Lüzum da yoktu hani, ama işte çırpı dediğin zaman diliminde teker teker diziliverir ya cümleler; sen söylersin o söyler, havada tin tin eder..
Dar alanda başlarsın paslara, iki topuk bir ayak! Başlarsın da; gol yoktur ortada..

Ne zaman bakayım prenses neler yazmış dersen o zaman görürsün ama; ben bu mayhoş, komik, trajik ama kalp kırmayan minik söylem (ki halk dilinde nutuk da deriz) için teşekkür ederim.. önemli olan yüzler, sözler değil anafikir, orda da hem fikirsek ne ala..(!)
dam üzeri saksağan hesabı..

Olur bazen, dolambaçlı yollar, gelir bazen o kız dağdan döne döne,
Olur böyle, renkli ve mikrofonik,
Sen çekinme, vur beline kazmayı :)

Ah mir’im,
o bir yana, şu bir yana, gelmişizdir yine haftanın başına..
geceden kalmadır gülümsemesi, yazılır gider, geriye hoş sedası kalır..
Tınlar içinde tınnnn tınnn tınnnn…

Gökten üç elma düşmüş, düşmüş de nerelerdesin?
Ah, sen yok musun!!!

Ps. code Elmyra ;))

22 Ağustos 2009 Cumartesi

pek sihirli değnek

açık fonlardan mıdır bilmiyorum ama sormayınız; içim pek açık, ruhum pek açık, yüzüm pek aydınlık.. ya da acaba pek solar etkiden midir, yoksa ruhumun derinliklerinden gelen pek sesim midir sorgulamıyorum ama iyi ki varsın dileklerim peri kızının eline geçmiş pek sihirli değneğe bu kez.. değmek gerek bazen, bir dokunuşla neler canlanmamış, neler parıldamamış ki.. nasiplendiysek ne olmuş! pek güzel olmuş :)

******

havaysa yavaştan kışa doğru çevirdi yüzünü..ama şehre serinliğiyle hoşgelen rüzgarlar aslında yazın yorgunluğunu almak üzere programlanmış olmalı.. al eline kitaplarını, ayaklarını kalp seviyesinden yukarı kaldır; perdenin altından ayak parmaklarının ucuna değdikçe serinletirken, sen rahatlamana bak.. çok sebeplenmeden, bırak kendini..

******

yeniden yapılanıyorum bu aralar.. aklımı içime çevirdim, yüzümüyse güneşe. pozitifim, pozitifsin, pozitif..! dedim ya, peri kızı sihirli değnekle hazır buralardayken, ellerimi kollarımı açabildiğim kadar açtım, açtım ki bahanelensin, bu zamana kadar durduğu kabahatken ve hazır şimdi zamanıyken, dokunabilsin...

******

mutlu cumartesi akşamları ;)

"o beni prenses peri sanıyor..
ne hata yapsam geri sarıyor..
mitolojiden biri sanıyor..
bendeki de saç, o taç görüyor "

3 Ağustos 2009 Pazartesi

under construction..

Sanırım bir varmış bir yokmuş kara pembesi zamanlarımın miyadı doldu.
Çok berrak bir halet-i ruhiye için açık fonlar peşindeyim.
yolum açık olsun,
bir sonraki post'un fonuna doğru pruva..

hoşgelişler olucak,
kıssssacık bir aradan sonra :)

****
it's gonna beeee... wait for it...!

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Dalya!

Yüzüncü postu ben sizlere gizli bir gururla sunarken, aslında birikmişliğimden muzdarip, bir "yine yol göründü gurbete" melodisindeyim..siz farkında değilsiniz...

aslında üşengeçliğim olmasaydı, kutlu doğum haftasına denk gelecekti,
28. yaş, 100.yıl marşım..
vay be, şansım kendimden büyükmüş meğer..!

geç de kalmış olsam,
yıllar, yollar, yaşanmışlıklar..
izlerim, sözlerim, yazlarım, kışlarımla yön bulup, yön verip..
benimle devam etmeye varsanız,

o halde her yeni günü ümitle kucaklamaya devam..
hem kırılgan, hem acemi.. bir söyleyip, bin gülmeye de.. :))

*****
bu da günün acemi istek parçası;

"Gözyaşlarım içime içime akardı
O buna aldırmadan keyfine bakardı
İstedim yalnız bir kez yanıma yataydı
Hiçbir şey yapmasa da elimi tutaydı .."

:))

8 Temmuz 2009 Çarşamba

bir sürü haller içinde halim...

fikren ve hile ile tüm kaleleri zaptedilmiş, teğet geçen krizin global dönüşüne yenik, hala ve hala to do list'i kabarık bir insan figürüyüm.. evim evim güzel evim bir dokunuşuma hasret, ben bin ah işitir miyim ya da uyuyan devi uyandırır mıyım derdindeyim.. ihmal diz boyu...

tüm zamanlar torbaya girmiş de, yaz bir koşu almış başını gitmiş.. yetişme derdindeyim ama ne mümkün... sahi, bir ben mi sıkıştım bu kadar :) minik takvim notlarımda bir yaz coşkusu, cıvıldır öter, bağlasan durmaz..

e tabi kendi ekseninde yoğunluk bu denli doz aşımına uğrayınca, akşamıma mani olmuş bir kür sürecinde aklımdan yine bana dair neler geçirdim neler.. düşüncede bencillik diz boyu...guya söz verdim, derinlemesine inmek yok, yüzeyde kalalım diye ama yine de akıl bu, hattı zatında hile ile zaptolmuş, eseni yapıyor, eseni düşünüyor.. bana da kurgusu kalıyor ne diyim..

acaba bir düzenim var derken gerçekten başka bir düzen beni bozuyor mu, ben kolay geçişlerin ustasıyım derken hayat adaptasyon eşiğini yükseltiyor mu, yoksa alışmaya çalıştığım birşeyler mi beni korkutuyor.. zamanın geçmesine aldırmayı boşuna kaybettiğim zamanlarda bırakalı hayli olmuşken, yine geçen zamanın hazin ara çıkışlarına takıldım bu aralar.. hep hatırlatmasa kendini olmaz..

yok yok, bağımlı - bağımsız tonlarca değişkene insan bir ömür verse bu denkliği çözemez... "assume that" ile başlayıp "trial-error" ile devam etmeyi o kadar iyi öğretmişler ki psiko-teknik tarafım semi-teknik tarafıma savaş açarken bocalamam yine bundandır..

serde huzur olsun, sağlık olsun..
ki var,
yine zamana bırakmadan bulmayacak yolunu zaten sular :)
yoksa ezber bozulur, aman diyim bocalarız..

******
sözün özü, ada sohbete boğuk...
ne de olsa;

"bir muhabbet, bin can demek, buralarda eğlenmek..."

14 Haziran 2009 Pazar

ben bu yaz..

sabah sabah bu şarkı nereden takıldı dilime derken tarihe baktım.. e takılmakta da haklıymış, istememde de.. haziranı da yarılamışız ama olmaz ki.. şehir sürekli "güneşimden kaç" temposunda koşarken nasıl da çaktırmıyor geçen zamanı...
evet evet, ben bu yaz erkenden bronzlaşmak istiyorum! bunun için tdl ve gerekli aksiyon planlarına ise bu haftayı mütaakip başlıyorum... iktisatın kıt kaynak anafikri cebimizde, bulunduğumuz haftayı hakkıyla geçirip önümüzdeki maçlar için hazırlık yapalım diyorum...

walla ne bikini modeli taramak derdim ne de gözünü sevdiğim trendlerim; ama ben bu yaz sırf ver D vitaminine coşkuyu, almayan beri gelsin diyorum! zira B12 de bundan hakkını almalı elbet :o)

elime mum diken?

*********

"Ben bu yaz bronzlaşmak
Kendimle uzlaşmak
Yer yer yozlaşmak
Uzaklaşmak istiyorum

En çok satan kitaplar elimde
kendime yönelmek istiyorum
denizden çıkıp yeni bikinimle
üşümek ürpermek istiyorum

Yansın ayağım kumlarda..sönsün günlerim mumlarla..
mavi turuncu tonlarda..toplansın dalgalar kumsalda..!"

4 Haziran 2009 Perşembe

çilekli günler... :)

İyi ki geldin yaz… ya da sonunda geldin mi ne!
tamam yıldan giden aylar, ömürden giden günler demek ama olsun..
sen hoşgel, uğurlu gel.. bu bize yeter.

Çileğin kokusu mudur yazı neşelendiren, yazın neşesi midir bu çileği tatlandıran..
Çözemedim kaldım :o)
Yoksa paintball etkisi mi bu çilek renginde atışlarla sobelenirken!
Neyse ne,
Güzel mi güzel, tadından yenmiyor!!

Hoş geldin cuun, volume 3 olmuşuz…
Şükür ki blogşansımız hala açık, blogbahtımız ise açılma potansiyelinde..
Su yolunu bulurken, içine biraz çilek katıp kokteyl hazırlayalım diyorum..
Kaldıralım kadehi, bu da bu yazın şerefine olsun!

********
"Aşkın bir tarifi olmasa seni nasıl anlatırdım
Mütemadiyen anar mıydım adını
Bilirsin hassasımdır konu sen olunca...

Gözlerindeki bereketli toprakta açmak gibisi var mı
Sen hayatımdasın ya bundan böyle benim içim acı tutar mı

Varlığın öyle bir sevinç ki burnumda çilekli sakızımın kokusu
Dertlerimi sayfa sayfa savurdum mümkünse gelmesin yenisi
Zaman ne demek adını sende unuttum biliyorsa söylesin birisi
Gel saklanalım hiç bir ayrılık bulmasın bizi.."

25 Mayıs 2009 Pazartesi

İst-Bcn-İst

"geç kalmış post..."

kıssadan hisse bir tatil arası aslında valiz dolusu sorularıma kendiliğinden geliveren çözümleriyle döndürdü beni ülke sınırlarına. halbuki biraz tanıdık, biraz kaçamaktı geçen zaman.. sorularda, cevaplar da öyle...havasına suyuna, insanının güzelliğine diyecek laf bulamadık ara sokaklarında çikolatalı kuruvasanla kahvemizi yudumlarken... ama mekanlar, yüzler, soluduğumuz havamız değişse de, istanbul yüreği orda da bırakmadı peşimi...ya da dostum izmir..

farkına varmaktan korktuğum herşeyi yüzüme bir bir vuran dost yürekler içimi kabartırken, iyi niyetine yandığımın dünyasında "buldum" diye şıklattım parmağımı! sanki ben buldum. bayılırız ya maletmeye herşeyi, bu da ucundan buyrulup yakılanından... halbuki aslında doğa ne müthiş bir olgu. herşey orada.. tüm cevaplar tüm şekiller.. tüm zeminler.. tüm makyaj... hepsi elimizin uzandığı, gözümüzün gördüğü yerde..bakmıyoruz!

iyi de prenses yorulmadı mı acaba, sormazlar mı adama...her seferinde yıkıl yapıl..yoruldu.
prenses der ki; zemin kaymaya müsaitse, ne yaparsan yap, güzellik makyaj güzelliğinden başka ne olur ki..

derken, derken, derken...

dağıldı bulutlar.
pufff diye dağıldılar... bir anda dağıldılar.
gökyüzüne kilitlendim.

herşeyin bir zamanı varmış meğer.. :)
oysa biz hep yeniden keşfe çıktık dünyayı.. zamanında keşfedilmişi varmış...

demem o ki, barselona güzeldi.
şimdi istanbul daha güzel.. istanbulun en güzel zamanı şimdi..!!

*** to be cont'd... ;) ***

14 Nisan 2009 Salı

yine akşam...

yıllar sonra hani bu satırları da evirip çevireceğim ya-yolumuz varsa daha gidecek- eminim bir garip hikaye de o an olacaktır cebimde yaşanmayı bekler. bu devran hep böyle dönüyor ve dönecek.. hoş ben çözmesine çözdüm kum tanesinin derdini de, yine de yağmur şemsiyeyi ters çevirmeden şekil bozulmuyor; nasılsa rüzgar çarptıkça istediği kayadan istediği kadar alıyor payını.. kayalarının üzerini dönmeyen şemsiyelerle koruma derneği açalım diyorum...
yaşamayı bilmeyenin söz hakkı olmasın, gülmesini bilmeyen dükkanını açmasın, dünya malı dünyada kalsın be kuzum... üstünü kapatması öğretildi ya hep, duruma alış dendi ya; varsın öyle olsun, bu oyunun kuralları hiç değişmedi, aman yeni icatlar çıkmasın.. birilerini bozmasın.
"içinde enkazlar dolu biriyim ben; tek derdim can çekişenlerden..." derken yazar, yıllar yıllar önce de aynı dertten muzdaripti zaten :) bu da üstel paragraf sağlaması.
herkese mutlu paskalyalar ;)
adaya rüzgar nerden eserse, oradan tutuyor benim başım...

***************
"vurulur gönül dediğin bir kuş kaçamam,
mazim bu kadarmış bozdurup harcayamam
değeri var her şeyin altından satamam,
ben unuttum dünü geçmişle yatamam
yine akşam yanıyor yansın sigaram, yine aşk var dönüyor dönsün dünyam
istemem ziyaret etme kalbimi bir daha...
anladım sen çok büyüksün sana göre değilim,
bir boy eksik bir beden küçük ben sana göre değilim
benim aklım kıt deliyim anlayamam, benim aklım zor sorsan cevaplayamam
yine akşam yanıyor yansın...."

6 Nisan 2009 Pazartesi

"bahar"at :)


"hoşgeldin bahar la la la
hoşgeldin dostum la la la
neşe getirdin la la la
dünyaya lalalalalalala"


********

yani şu pazartesinin kendi şahsı yetmiyormuş gibi havamızda bir bahar bir bahar sormayınız.. yeter içimiz daraldı, yağmur is pus pis, soğuk,kasvet,keder..

nisan gelmiş neyime..
ben de araya fon muzikleri aldım napiyim..
hayata bazen mikrofon gerek...
arada oksijen gerek..güneş gerek azizim!


ekin mevsimi geldi mi geçiyor mu bilmiyorum ama ben biçerdöveri hazırda tutuyorum :))
havaaaa sana söylüyorum, nisan sen anla....

********
one april day,
we'll go miles away
and I'll turn to you and
I'll say....

30 Mart 2009 Pazartesi

imkansız diye birşey var mıdır...

çıkarımlar dünyasına birkez daha hoş geldiniz...
keyifle akan sular gibi yazılarım gelmeden önceki son buharlaşmamı yaşıyorum şu an.
ne aklım yerinde, ne ben.
ne üzüldüğümden eminim ne de sevindiğimden.
muamelenin en haksızından dertliyim onu biliyorum da,
ben buna ne kadar daha kılıç kalkan kaldırabilirim ondan emin değilim.

bu post içimde patım patım patlayan düşüncelerin, bir gün gelecek
sadece güzel bir filmi seyrederkenki harikulade eşliği için parmaklarımın ucundaki pop-corn'a dönüşecek dileğiyle yazılmış; nedenini hala çözemediğim, anlam veremediğim, anlamak istemediğim, figürize ederken acı çektiğim,burcumu yükselenimi sonuna kadar yaşadığım bu case'e ithaf olunmuştur...

umarım birgün tüm bu olanların bir açıklaması yapılır.
ben buna inanmak istiyorum.
yanlış reçeteler, yanlış tedavilerin hayatı nasıl yanlış yönlendirdiğine ise hiç girmeyeceğim..

insanlar insanların hayatına müdehale ederse birileri için birşeyler hep imkansız olmayacak mıdır.. işte bir çeşit "kısıtlar teoremi"..
bu yüzden imkansız olan bazen herşeydir...

*****
ama bu içinde bulunduğum son durum komedisi olabilir mi..
komik miyim gerçekten?
ben gülmüyorum da...

*****
soran olursa; i'm just "celebrating originality"...and "I`m begging, begging you...."

24 Mart 2009 Salı

prens..im..sesim...

yüzümden düşen olmuşken bin parça… hani ben lafımı ortaya koyarım cinsinden… edebi serzenişim mi var yine ne...uykum kaçtı, içimden taşar oldum..hayır olsun!

Önsözümde sonsözümde sana ithaf olmayacak asla.. eğer yazmak istersem…

Kaldı ki zaten şimdiye kadar ara sözlerden bunca yığın düşünceyle ya ben ordinaryustum ya da sen astreoid prensi..seni ben mi böyle yaptım, pamuklara sarıp sarmalayacak başka bir şey bulamamışım gibi…yok artık, abartmışım.. sen de kabarma faslında. Bana yıldızlı aferin o halde.. ahah! Ama ben kendimi bilirim, allahı var: patates baskıda üzerime tanımam!

Ne zaman ki başarırım bu fırtınayı mevsimi gelmeden dindirmeyi, o zaman ki içim de açar açmaz çiçekler –non kardelen ama gezegen terkettirmeyen- dibine kadar keyfe keder yaşamayan ne olsun…


Desem bile…
gökyüzüne her baktığımda gülümseyeceğim...
ve evine her gişindeki anahtar sesini hissedeceğim...
küçücük anahtarlığına yüklemişim bir kere anlamını.. hep elinde tut gitsin...

tıpkı...hikayenin burası gibi.

“…Yıldızlar, başka başka insanlara farklı şeyler ifade ederler. Bazıları için sadece gökyüzünde titreyen ışıklardır. Yolcular içinse, bir rehberdirler. Bilim adamları için fikir kaynağıdırlar. Şu benim iş adamı içinse zenginlik. Ama herkes için sessizdirler. Sen hariç...”

“Ne demek bu?”

“Geceleri gökyüzüne baktığında, yıldızlardan birinde benim yaşadığımı ve orada gülüyor olduğumu bileceksin. Bu yüzden sana sanki bütün yıldızlar gülüyormuş gibi gelecek. Bütün dünyada yalnızca senin gülen yıldızların olacak.“

Ve bunu söyledikten sonra yine güldü.

“Ve üzüntün geçtiğinde – çünkü zaman bütün acıları iyileştirir- beni tanıdığına memnun olacaksın. Daima benim dostum olarak kalacaksın. Benimle birlikte gülmek isteyeceksin. Ve zaman zaman, sadece bunun için gidip pencereyi açacaksın... Gökyüzüne bakarken güldüğünü gören arkadaşların buna çok şaşıracaklar. Sen de onlara: “Ah, evet, yıldızlar beni hep güldürürler” diyeceksin. Onlar da senin deli olduğunu düşünecekler. Görüyorsun, sana ne kadar kötü bir oyun oynadım...”

****
evet biliyorsun, bana kötü bir oyun oynadın.. yine de, gezegeninde, kal sağlıcakla..

****

18 Mart 2009 Çarşamba

derinlemesine temizlik...

mevzunun üç boyutunda kaybolmadan, fazla dallandırıp budaklandırmadan hababam dikkat dağıtmaya çalışıyorum. fazla yoğunlaşmaya gelmiyorum, malum taşlar biraz oynamaya dursun...kah gezenti,kah stabil, bu bir "hands clean" operasyonudur, çaktırmayınız..

insanın kendini kandırması çok kolaymış azizim.. bulutla kavga etmesi de; zira kümül kümül olmuş da gökyüzü bu aralar haberim olmamış..kışın güneşine kanmışım..

bir varmışım bir yokmuşum zamanlarımla boğuşurkense etrafı toz duman kaplamış.. nasıl gereksizden bir konsantrasyonsa kalbimin aklıma giden sıvı akışını engeller olmuş..asıltılardan önümüz görünmezken işin kimyası şaşmış... ay ışığında kandırılmışım...

madem bilincimizde anlık ritmik düzelmelerle yapabiliyoruz bu çıkarımları, vakit seyrelme vaktidir.. sadeleştikçe durulma, çok yoğundan az yoğuna yol alırken "kararın" ince zarında bırakmak zamanıdır tortuları.. gereksizi çökeltmek lazım ki saflık derecesine yaklaşsın yürek..

velhasıl, adada derinlemesine temizlik var, biraz süpürge sesi ondandır.. verdiğimiz geçici rahatsızlıksa bundan. ha bu arada, elim değmişken dekorasyonda minimal çizgilere kayıyorum, malum "basit güzeldir". böylelikle adada "hayat kolaylaşır", herkes mutlu olur diyorum.
yüksek matematiğe hiç girmiyorum; bulutlarsa umrumda değil..
dostlar sağolmalı.
ve mottolar allahı var.

"the only way of finding the limits of the possible is by going beyond them into the impossible.."

14 Mart 2009 Cumartesi

oynayan taşlar..

hani bazen uykusunda bağırmak ister de boğazı kurur ya insanın..sesini çıkartamaz bir türlü... ne kadar basmak istese çığlığı o kadar içine bağırır,sessizlik çıkar, nefesin daralır..işte onun gibi bu cumanın ertesi.. boğum boğum, yağmur yağmur.. iç sesim kulaklarımda çığlık çığlık...dışsessizim.

koptum.
bi süre maşrapa var görüntüde.

hayatımı update etmeliyim.
ve yine..
yine..
yine..

bu kızı yeniden büyütmeliyim; farkındayım.

******

sözüm sana mı bana mı bilemedim. sana ne söylesem; sonuna eremedim...
ben sıramı savdım;
sevdam mı, kavgam mı diyemedim...

*******

"Kırılıyosun bak hemen eriyorsun,
Şeklini ne bozuyorsun geçiyor bunlar..
Islak yanaklarına ne bakıyorsun,
"Oynayınca biraz taşlar" akıyor yaşlar....
Kendini pek kaptırma şu yıldızlara,
burcuna yükselenine hiç bakmıyorlar..
Sırlarını vermişsin hep aynalara,
"Güzelmişsin, çirkinmişsin" taç takmıyorlar..."

8 Mart 2009 Pazar

varsın böyle geçsin ömrüm...

yaa, işte öyle.

içine girmiş bir kere insanın, yoluna çıkmış bir taş kaldırılmış yılların birinde yerinden; bölünmüş yıllar bir dörtlük zaman olmuş.. hala hayrete düşürürken beni, ben bakmışım o bakmış.. gece ay görünmüş, yüzüne vurmuş bir beyaz güzellik olmuş..yine gün doğmuş, bir varmış, bir yok olmuş..

sevdası kendinden büyük yürekler için ağırdır günler.
günleri hızla koşarkense anlamaz insan.
günler koşarken yürek ağır;
ağlamayı da bilmez, gülmeyi de bilmez olur insan; kaç hareketlik ezberdir oysa.
ezber unutulur.


varsın, biraz böyle geçsin.
biraz da böyle geçsin.
su yolunda, gün akışında, akıl yaşta, gönül taşta kalsın..

topuklu ayakkabılarla çimlerde yürünmüyor azizim..
içine içine batıyorsun toprağın.

*****

iyi geceler yastık altında birikmişlerim..
bugünlük kıssadan hissesizim...
müsadenizle biraz da sessiz...

******

"...bir çekene sordum, dedim ki aşk rengini söyle
dedi ki alacalı, bazen de ebruli...
bir içime sordum
dedim ki doğruyu söyle;
dedi ki rengi gece, bu sevda kurşuni..."
******

25 Şubat 2009 Çarşamba

ses miyim,sus muyum..ben neyim..

kaderi yer çekimine yenik yaşıyorum bu aralar..
değiştirmek elimizde olsaydı, acaba neler yapardık?

kendimle bir "bütün", sanal dünyamın subtropik kuşağında bir "çeyrek" yaşıyorum zamanı..
hayatı basit kesirlerle yaşasaydık, ortak paydada buluşabilir miydik?

mantığıma savaş açtım, aklım yarım.. keyfe keder, açık kalp ameliyatı.
ama geçinmek için illa narkoz mu almak gerekir?

geçimsiz, süssüz, püssüz, manikürsüz gün akışım...
ve gecesi gündüzünden muzdarip, beynimde sonsuz küsürlü çarpım tablosu..
sahi etkisiz eleman hangisiydi? ben yutanda kaldım...

ben bu çarpanlardan dertliyim, işin psiko-bilimsel yanı bahane...

ada'yı -15 sol yanından vurdu...

11 Şubat 2009 Çarşamba

alıntı duygusalı...

sevgiyle alıntıdır;
duygulardan "sel" zaman, zamanlar hep sabırsız; "git" zaman... "gel" zaman...

****

"Gidene kal demeyeceksin...
Gidene kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır.

Kimseye hak etmediğinden fazla değer verme,yoksa değersiz olan hepsen olursun...
Düşün...Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Her şey sende başlar, sende biter...
Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşamasevgisini...
Ya çare sizsiniz yada çaresizsiniz...

Öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm cehennemi de.
Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendimi bir sahnede buldum,
Oynadım.

Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde, hem kızdım hem güldüm halime.
Sonra dedim ki söz ver kendine
Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı biliyorsan düşmeyi de bileceksin,
Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredeceksin.

Öyle hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım.
Öyle değerliymiş ki zaman hep acele etmem bundan anladım."

HAYAT (NIETSZCHE)

22 Ocak 2009 Perşembe

parçalı bulutlu gecenin seyrinde...

kendimle bir başıma kaldığım zamanlarım tehlike arz ediyor, bunu anladım. İnanmazsınız, o kadar seviyorum ki bu sevimli, saklı gizli, masum ve bir o kadar cin fikirliliğimi... sanırsınız ben dünyaya dümdüz duruyorum. benden korkulur mu... korkulur.

ben bile korkuyorum...

süreç; ecele faydasız, yola devam gibisinden bir ayak diremesi, sonuçsa ulaşılamayacak kadar dolambaçlı. diptoplam karmaşık... halim duman, sosyal içerikliyim.

baktım çıkılmıyor bu işin içinden, bahane bu ya, ben yine şarkılardan dilek tuttum!
"ah o gözlerin"den girip, "gül güzeli"nden çıktım, hadi hayırlısı...yönlendirdiysem ne olmuş; biz bizeyiz şurada değil mi kuzum...

******
bu parçalı bulutlu gece kayıplar arasına karışmadanki dipnot "hey gidi İstanbul, hoşgeldim"zamanlarıma ithaftır.

gün olur dostlar okur,
esas kişi kendin bilir
yen içinde kalır
gün olur,
bu yorgun, kırık, döküklüğü toplar,,
kim nerden bilir,
yine dillerde hikaye oluruz...

" Bir eski resim duvarda
Belki Beti belki Pola
Markiz'de oturmuş sakin
seyrediyor zamanı gözlerinde tozlarla
Ah bu ne sevgi bu ne ıstırap
Bu şarkıyla gönlüm ne harap
Al al olmuş gül yanaklarınız
Bu mahçup nazlı bu eda bu hal
Bir mısra gibi ağzınız
Dillenmemiş dinlenmemiş bakire aşklarda

Günlerden güz mevsim sepya
Bir tüy kalemle yazılmış bekler
Bir hayat daha olmalı der gibi
Kahverengi tonlar uykularda

İstanbul hatırası,
Bir yerinde altın yaldızlı tarih ve yazı.."

11 Ocak 2009 Pazar

havuçlu tarçınlı...

pazar günümün anlamı ve önemi, havuçlu tarçınlı bir ruh halinin kendine bile çaktırmadan verdiği komik tepkilerin aslında bir o kadar da trajik yaklaşımıydı.

bazen ben bile bana neler olduğunu anlamıyorum.. giderek daha da "ıssız"laşmak mı yoksa adanın fikri hür, irfanı hür kafasının her daim bir karmaşayla boğuşması mı tüm bu şımarıklığın sebebi? durup dinlendiğin o koca limanı haddinden fazlaca benimsemek mi yoksa demir almak isterken yersizce suyu bulandırmak mı... günlerin anlam ve önemleri biter de, bu karmaşa diner mi, biter mi, bilemedim...

düşüncesi kozmik derinliklerde kadınları anlayabilen gerçekten var mıdır?
kadınlar gerçekten kıvrımlıdır da beyinleri de mi bundan nasip almıştır?
havuç ve tarçın neden hüznü lezzetdirir?

sütümün yanına "havuçlu tarçınlı" da koydum bu akşam, mışıldamadan önce fikirlerimi lezzetlendirsin diye...

ben burdan yaktım bu akşam;
"tavşan kaç!!!" :)))

7 Ocak 2009 Çarşamba

Mamma Mia...

baktım ki hüzünden baloncuklar, baloncuktan fikirler dolup dolup taşarken yıldan almışız yine günleri gidiyoruz... henüz daha tarih sayfalarına sekizbuçuktan dokuz yazarken, bir bakmışız bu yılda bir varmış bir bitmiş olacak.

esas kız, kadim dost;
bak aklıma ne geldi.. ki bayılırım böyle "al-dante" fikirlere... niyeyse sevinçten çemberlere girelim, sevgiden sel olalım, pıtır pıtır dolanalım diyorum...
bu yılı böyle üç büyük ana bölelim, iş planlarımızı bir dökelim, süreçleri aman ha iyi yönetelim diyorum...
eee ne de olsa, yaşadığımız gururdur, heyecanımız boyumuzdan büyük; karara saygımız sonsuz...
ben bu yirmi iki yıldan aldığım güçle sana "şapka çıkarıyorum" :))

*********

hakettik mi, bence fazla fazla...
tarihin sekizbuçuğunda kalmış karanlık zamanlara son verip herkesi pembe beyaz düşlerine cesarete davet ediyorum...
bu bir seferberlik ilanıdır!

(holaaa, kızım sana söylüyorum,okur sen de anla...)

**********
to be cont'd.... :)))


From the moment I wake up
Before I put on my makeup

I say a little prayer for you..

While combing my hair now
And wond'ring what dress to wear now
I say a little prayer for you...

Forever, and ever, you'll stay in my heart, and I'll love you
Forever, and ever, we never will part, oh I love you
Together, forever, that's how it should be
Living without you
Would only mean heartbreak for me...

I run for the bus dear, while riding I think of us dear,
I say a little prayer for you...
At work I just take time, and all through my coffee break time
I say a little prayer for you...

My darling believe me
For me there is no one but you
Say you love me too..

4 Ocak 2009 Pazar

gizli özne...

bir fotograf karesine dakikalarca dalıp da gözlerinizin dolmasına izin verdiğiniz oldu mu hiç? beyin kıvrımlarınızın hiç bu kadar işe yaramasından sıkıntı duyduğunuz ya da o karedeki bir pikselin bile içinizi bu denli acıttığı.. içimde pamuklara sarıp sarmaladığım o şey koca bir demir yığını olmuş meğer... ya da hep öyleymiş de ben mi farkedememişim...pamukları biraz araladığımda anladım; iç acıması da bundan olsa gerek...

ya da olsa olsa "havalardandır"...

bu aralar yağmur var bu şehirde hemen her gün... güneş yüzünü göstermeye çalışsa da içini dökesi gülümsemesinden daha baskın olduğundan olsa gerek, sürekli adımlarımızı yokluyor. Bazen bir çamur sıçramasında, bazense ayakkabılarımızın kaygan tavırlarında.. "tamam" diyoruz, "sen kazandın", dök içini de rahatla, biz kenardayız... sen kendine gelene dek, "biz" kenardayız...

bu ada yağmurseverdir, biliriz. bu adada ne yağmurlar yaşadık, onu da biliriz...
bilmediğimiz debi hesabı da yok, ama hala "ada"m gibi ıslanmayı öğrenememişiz... ondandır heryanımıza sıçrayan çamurlar, ondandır ters dönen şemsiyeler, ondandır hala ayakların aynı sularda kayışı...

*******
yeniden yap-bozlara döndü yüzüm.
her yapıp bozuşumda yeni bir parçayı daha keşfediyorum.
bu yüzden yüzüm dönük ama aklım yeni parça bulma hevesinde.
sıkıldığımdaysa atıp bir kenara haftaları sayıyorum...
sonra hiç ummadık yerden bir parça daha çıkıveriyor karşıma...
aslında o parça da hep orada.
haftalardır aramadığıma yanmam cabası, hayatı elliye yetmiş yap-bozlara yoruyorum...

*******

beni üzen aslında
üzüldüğüm için değil
bazen sözle anlatılmaz ya
kelimeler sikayetlenir
yıllara meydan savaşı ilan edince o cesaret
kin koca bir volkan olur sonrada önünde eğileverir
sahici herşeyin asıl rengi
kalbime kaç kere sorduysam
hep bana ismini heceledi
bende inanıp ona uyduysam
eğer bir gün farketmeden, istemeden seni kırdıysam
özrün efendisi en yakınım olur, diler yoluma devam ederim...