28 Mayıs 2008 Çarşamba

trt ankara çocuk korosu


Doo-reee-miii
Do re, do re miii
re mi faaaaa, re mi re mi faaa
bu bir şarkı,bu bir dilek
seslerden sözlerden bir demet
bir özlem, bir niyet
sevgiye barışa bir davet
çağırıyor, kardeşliğe,
güzele doğruya iyiye,
katılalım dilersek bu sevgiye dilersek ezgiye...

yükselsin göklere bu dostluk şarkısı
ulaşsın kalplere barışın çağrısı
düşmanlık olmasa insanlar kardeştir
savaşlar olmasa dünya cennettirr...


do re mi... do re dore mii
mi dooo...do do...


nostaljika serisi oldies but goldies TRTyle devam ediyor... yok efendim bizde maşrapa falan..bildiğin chorus yaklaşımı..

efendim hikaye özeti şöyle;
hastaydım, muhtemel bir çocukluk rahatsızlığıydı
bilimum ilaç plus tam bir haftalık istirahat
peki ben nasıl mı geçirdim, henüz tek haneli taze kardelenken o bir haftayı..
tanrım her sabah,
ama her sabah,
tam bir hafta her sabah
bu şarkıyı dinledim ben.. :S

sınıfa eli boş dönmek olur muydu,
ahhh, ahh,
durumu kontrolüme alıp tamamen pedagojik daldım...
minik ted minik ted olalı böyle şarkı öğrenmemişti :))
detone kaygımız da yoktu, ohh.. çalsın sazlar, vur beline kazmayı!!!
yıldızlı aferin :)

26 Mayıs 2008 Pazartesi

köpüklü hatıra...

efendiiiiimm.. kendi nostaljimde boğuldum bir geceye daha hoşgeldiniz... mevzu derinlemesine derin, hatta bol köpüklü "efes" kıvamında... nasıl bir ilk gençlik coşkusydu, nasıl severdim, nasılda "fanatik"tim... gayri-ilginç bir tedasüfle denkgeldim aslında, sepettopuna dair bir söyleşiye.. sonra peşisıra dizildi kareleri heyecanın, muzip bir gurur da cabası.

hatta hiç unutmam, kasabamızın domestik demokrat yayıncısı hep yek radyomuzdaki o güzel sesten, birbiri ardına istediğimiz istek parçalarda adı geçen "FSgirl"düm ben.. o zamanlar daha mı masumdu herşey... henüz açılmamış körpe bir nickname'di benimki naçizane! şimdiyse popülerite unsuru, gözü total açık bilinen bir olgu olmuş.. "fskızı" diye birşey varmış azizim.. ben takipetmeyeliberi neler çıkmış.. bir varmış bir yokmuş olmuşuz artık; şaşırdım.. Şaşkınlığımı takiben gülümsedim.. komik mi, trajik mi kestiremedim...

Ne büyük tutkuydun; uğruna albümler hazırldığım; t-shirtler bastırdığım, gidemediğim maçların en hakiki ekran başı olduğum; "fast break"in tüm sayılarını aldığım... "bu oyunu seviyorum" diye bağrınırken; hatırlaması en keyifli alkol bağlılığımdın...


Hatta hatrımda kalan en güzel duvar yazısıdır, Benetton maçı öncesi o gazete köşesinde okuduğum;

"bu gün canım İtalya'ya gidip Efes içmek istiyor"

ohh ne keyif, ne keyif.. var mı ötesi... :)
bize şapka çıkardıkları günlerdi o günler, gururumuzun tavan yaptığı...başarıyla dövmekti kabası...Naumoskiydi, Ufuktu, Tamerdi,Volkandı,Murattı,Mirsaddı,Conraddı,Hüseyindi gururun adı...

En nesnel hatr-ı meşgüller listesindeyse ilk sıradadır Stefanel maçında heyecandan kırdığım berjer koltuk, abimle kaytardığımız yazlık zorunluluğumuz, evdeki boya kokusu, müthiş patates kızartmalarımız..

ah be okur, diyorum evet; ben de "hey-gidi günler" diyorum...vay halime...

dipnot:

bu post, "1996 Koraç Kupası" heyecanını yaşayan tüm dostlara tebessümle hatırlanması için detaylandırılmış, ballandırılmış, sulandırılmıştır...

yok yok, kendi nostaljimde boğuldum derken şaka yapmıyordum ;) ama başkaydı efes..

22 Mayıs 2008 Perşembe

gökte ne var.. gök boncuk!

ne çabuk geçiyor zaman; eve dönüşlerimle yatışlarım arasında..
hani erken de koyamaz oldum yastığıma kafamı..
sözde zamanı maksimumda yaşıyorum..
bu bir çeşit adaptasyon sanırım.. kardiyovasküler...
-----
adapte olmak gereken neden bu kadar çok şey var!
-----
ben iyisi mi postun anlam ve önemini anlatan bir şarkı mırıldanayım..
esneyelim; hooopbacııkk:
"uçtu uçtu kuş uçtu
yandı yürek tutuştu
aldırmazdı kimseye
bak ne hallere düştü"
:))

yeter ki nazar değmesin!

20 Mayıs 2008 Salı

farkınday"mış" gibi..

bilmesine biliyorum; farkındalıksa almış başını gitmiş.. kolay çıkılır eğik düzlemdir hayat.. dengesini doğru kurabilene.. dahası verilmiştir akıl, uygulamaya alasın diye..bilerek uygulayasın, farkında yaşayasın diye..

peki bu kadar farkında olup da ne diye kalkansız kılıç kullanırsın diye sormazlar mı adama.. sorarlar..ortalıkta bir sürü küçücük fıçıcık varken, gözünü kapayıp, elinin tersiyle de itemez ki insan..sorarlar..

oyunu kurallarıyla oynayan mı kalmış.. kurallara uymak mı yanlışmış, oyun yanlışın farkında olmak mıymış..
hayatın devrikliğine inat, -mış gibi yapıyorum,
ama hayat çizgilerimi artık taşırmadan boyayın lütfen..


dipnot:
...
kendini seçemiyorsun; bırakıp kaçamıyorsun
yazmadığın bir hikayede, uzun ya da kısa vadede
az biraz keşfediyorsun..
öteki olabilmeyi, yerine koyabilmeyi,geride durabilmeyi öğreniyorsun...

ne gemiler yaktım; o kadar yandı ki canım sonunda karşıdan baktım..
ne göreyim kendime yıldızlardan daha uzaktım..

bu kızı yeniden büyütmeliyim....
...farkındayım...

2 Mayıs 2008 Cuma

prenses prenses olalı...

hayat herzaman istediğimiz yönde gitmiyor azizim.. sanırım bu cümle üzerinde "mutabık" kalmayan yoktur..

Peki hayatın bizi götürmek istediği yer ile gitmek istenilen arasında fark olursa ne olur, işte o zaman yöneylem duygumuz tavan yapar ve hızla dümene sarılır tersinir harekete başlarız..hakkımız var mı var..yer mi hayat.. yerse ne ala..

okurdan uzak kaldığımı bu aralıkta sürekli bir dümen kırma halindeyim.
gelgelelim, bu durum arzını müteakip hayata fiktif girişler yaparak defacto düzeni bozmaya da niyetlendim...ama hani o kaçışların en süslüsü var ya; hani o "kaideyi bozmaz" denen can sıkıcı durumda olduğu gibi, bir süreliğine kendi çözümlemelerimle başbaşa yol bulmaya çalışıyorum...

prenses prenses olalı, hayatına dair to do list.i hiç bu kadar kabarmamış, hiç bu kadar sorgulanmamıştı..

olacağına varır işler azizim, hayat böyle..herzaman istediğimiz yönde gitmiyor..
kır dümeni, kır dümeni!!

Lambaya püf!